"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Rahmet ve inayeti celbetmek için

Yasemin YAŞAR
19 Ocak 2019, Cumartesi
Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve inayetini celbeden bazı vasıflar vardır. Müslümanların müslim vasıflarla vasıflanması vaciptir.

Ne sebep olursa olsun, müslim vasıflarla mücehhez olmak inayet-i İlâhiyenin celbine sebeptir. Meselâ, bu vasıflardan en önemlisi, sıdktır. Sonra sadâkat, metanet, istikamet, basiret, fetanet gibi vasıflar gelir.

Müslüman kelimesi, selâmet kökünden türeyen bir kelâm olup itimadın, güvenin, emniyetin adresi olmaktır. Yani Müslüman, elinden ve dilinden eminah olunan kimsedir. Nitekim Peygamber Efendimiz’in (asm) tebliğinde en tesirli vasfı sıdktır. Onun simasını görüp, “Bu simada yalan yoktur.” diyerek Müslüman olanlar olmuştur. Sıdk, insanların düşünce yapılarını, inançlarını, tercihlerini etkiler. İnsanlar, bu vasfı taşıyanlara çok ehemmiyet verir. İman ve Kur’ân hizmetinde olanların da en belirgin vasfının sıdk olması zarurîdir ki, inayet-i İlâhiye celp olunabilsin.

Bunlardan başka inayet-i İlâhiyenin celbine vesile olan diğer bir husus da iman ve Kur’ân hizmeti yapan, ulvî bir dâvâda yürüyen insanların dâvâlarını anlatma esnasındaki tavırları, ciddiyetleri, laubalilikten uzak yaşantıları ve en önemlisi ifrat ve tefrit duygu ve hislerden uzak olmalarıdır.

İşârâtü’l-İ’câz adlı eserinde Bediüzzaman şöyle bir tesbitte bulunur: “Cenâb-ı Hakk’ın ahdi, meşiet, hikmet, inayetin ipleriyle örülmüş nurânî bir şerittir ki, ezelden ebede kadar uzanmıştır.” Konunun devamında hikmet, inayet ve meşîeti gereği insana türlü türlü istidatlar verildiği, bu istidatların terbiyesini cüz’î ihtiyarın eline verdiği, cüz’î ihtiyarînin yularını da şeriate verdiği tesbitinde bulunur. Dolayısıyla insan olmak, istidat ve kabiliyet cihetiyle bütün mahlûkatın üzerinde bir şeref kazanmayı netice vermiştir. İnsan bu şerefi ancak iman ile takdir edebilir ve insaniyetin kıymetini, ancak o zaman anlayabilir. Hem maddî, hem manevî vücutta cilveleri görülen Esmâ-i Hüsnâ’yı iman nuruyla okuyabilir. İşte kâinattaki mahlûkat içerisinde en önemli göreve hâiz insan, vazifesini yapmazsa, yani vahid-i kıyâsî metoduyla hem kendinde hem de seyrettiği âlemde Cenâb-ı Hakk’ın isim, sıfat ve şuunlarını idrak etmezse inayetin kesilmesine sebep olur. Aslında insanın insan mertebesinde iken, hayvanî bir hayat tarzı, inayetin kesildiğine bir işarettir.

İnayet-i İlâhiyenin celbine bir başka sebep de, yaratılış hikmetine uygun hareket etmektir. Yaratılış hikmeti ise, öncelikle ubudiyet yapmak, sonra mahlûkatın tesbihatını müşahede, şükretmek ve tefekkür etmektir.

İnayet-i İlâhiye, enaniyetin olduğu alanlarda inkıtaa uğrar. Yani mahviyet ve tevazu sahibi olmak da inayet-i İlâhiyenin celbine sebeptir.

Burada akla şöyle bir soru gelebilir:

Cenâb-ı Hak kâfirleri, ehl-i dalâleti de nimetlendirmektedir. Oysa inayetin celbine sebep hiçbir vasıf bunlarda yoktur. O halde bunun sebebi nedir? Akla gelen bu sorunun cevabını iki noktada değerlendirmek mümkündür. Birincisi, Allah’ın, Rahman isminin bir gereği olarak, mü’min, kâfir ayırt etmeden, bu Dünya’da yarattığı mahlûku nimetlendirmek, himayet etmek ve korumak anlamlarında inayet etmektedir. Rahmet sahibi bir zatın fiilleri böyledir.

Bir diğer ciheti ise, Cenâb-ı Hakk’ın nimetlendirmesi her zaman inayet anlamında değerlendirilmez. Bazen gazab-ı İlâhînin bir tecellisi olarak da nimetlerini hesapsız arttırır. Gideceği ebedî Cehennemde hiçbir hakkının kalmaması için, ahiretine nazaran bu dünyasını Cennetleştirebilir. Ayrıca Allah’ın nimetlendirmesi, bazen onların küfrünün artmasına bir vesiledir.

Hâsılı, inayet-i İlâhiyenin celbine bir diğer sebep, her muvaffakiyetin Cenâb-ı Hakk’ın lütfu, ihsanı, bereketi ile olduğuna itikat etmek, bu tarz düşünce ile şirkten kurtulmak, vehimlerden uzak olmak inayet-i İlâhiyenin hem tecelli etmiş halidir, hem celbine sebeptir.

İnayet-i İlâhiyenin celbine sebep kişideki bazı vasıflar ve duygular olduğu gibi, harici âleminde de atacağı bazı adımlar inayet-i İlâhiyenin celbine sebeptir. Meselâ, yapacağı bir işte sebeplere müracaat etmek bir nevî fiilî duâdır. Bu duâ, inayet-i İlâhiyenin celbine sebeptir.

Bundan başka her faaliyetinde ihlâs düsturlarıyla hareket ve istikameti muhafaza inayet-i İlâhiyenin celbine bir başka sebeptir.

İnayetin celbine belki de bütün bu saydıklarımızla beraber önemli bir diğer sebep de mü’minlerin ittifakı, vifakı, uhuvveti ve muhabbetidir. Çünkü muhabbet ve uhuvvet, inayet-i Rabbaniyeyi celb etmektedir ve Allah’ın rahmeti ittifak hâlinde olanlaradır. Mü’minlerin kendi aralarında ittifakı oluşturamaması, hizmetin sekteye uğraması iman ve Kur’ân hesabına bir cinayet hükmüne geçmektedir.

Okunma Sayısı: 5167
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı