Geçen haftaki yazımızda siyasetin “dürüstlüğü” insanlar için tek seçenek haline getirmesinin en büyük siyaset olduğunu, fakat günümüz siyasetinin tam tersi beşerin kemalatını tahrip ettiğini ve adına siyaset diyerek yalanı önce sistemleştirip sonra da meşrûlaştırarak normalleştirdiğinden bahsetmiştik.
Bu hafta da konuya devam sadedinde ‘ilmi siyaset’in ne olmadığı üzerinde durmak istiyorum.
Türkiye’de toplumun pek çok katmanında dürüstlüğün yaşanmamasının sebeplerinden birisi de hiç şüphesiz dürüst olmanın zor, tehlikeli, riskli ve alışkanlıklara aykırı olmasındandır. İnsan, kolay olanı, alıştığını, kendisine kısa vadede kazandıranı, riski olmayanı ve menfaati olanı seçer. Dürüstlüğün ne kadar uygun, gerekli ve uzun vadede yüzde yüz kazandıran bir erdem olduğunu düşünmez.
İşte bu yüzden siyasetçinin, insanların dürüst olmasını kolaylaştıracak, hürriyet ortamlarını ve güven ortamını temin etmesi şarttır. Bunun küçük dairede yansıması (yani aile ve beşerî münasebetlerde) insanların birbirleriyle istişare edebilmesi ve hür bir zeminde fikirlerini hiç çekinmeden ifade edebilmesi iken, büyük dairede ise demokrat bir zihniyet ve demokrasi ortamlarıdır.
Dürüstlük doğruluk kavramları elbette sadece kelâmda “doğruluk” olarak algılanmamalıdır. Dürüstlük, doğruluk, sıdk, dediğimiz kavramlar insanın hayatının her karesinde kendisini hissettirmesi gereken erdemlerdir.
Dürüstlük iç ile dışın, özü ile sözün aynı olmasıdır. Dürüstlük, işgal ettiği mevkiin hakkını vermek, iç tutarlılık sergilemek, tecessüs etmemek, rencide etmemek, olduğun gibi görünmek, haddi aşmamak, yapamayacağın sözler vermemek, ahde vefa göstermek, bilmediği halde biliyormuş gibi davranmamak, üç maymunu oynamamak, zaaf ve zayıflıklarının farkına varmak, kusurunu itiraf etmek, duruş koyabilmek, metanet, sadâkat ve sebat gösterebilmek, su-i zan ve gıybet etmemek… gibi bütün davranışlar ve duygular dürüstlük kapsamında değerlendirilir.
Dolayısıyla dürüstlük, hem maneviyatın, hem ahlâkın, hem şahsî hayatın hem de sosyal, siyasal düzenin iskeleti, şartı, gereğidir.
İşte günümüz insanlarına ve topluma bu çerçeveden bakıldığında yeterince dürüstlük erdeminin yaşanmadığına şahit olmaktayız.
İnsanlar yalan anlamına gelecek birçok duygu ve davranışı açıktan yapmaz. Tam tersi stratejik dürüst olmaya çalışır.
Toplumda genel olarak hissedilen hedefsizlik, hamiyetsizlik ve kaygılardan doğan güvensizlik, dürüst olmayı ne kadar zorlaştırmışsa da dürüstmüş gibi görünme mekanizmalarını da, bir o kadar meşrûlaştırmıştır. İnsanlar stratejik dürüstlük noktasında mahirleşmiş ve hatta buna da ilmi siyaset demiştir.
Hasılı; dürüstlükten uzaklaşmayı bir kabiliyet olarak algılayan, cehalet ve samimiyetsizliğe de ‘ilmi siyaset’ adı takan anlayışlar insanlığın kalitesini, Müslümanların kalitesini düşüren bir sonuç doğurmaktadır. Oysa hakikatte ilmi siyaset dürüstlük temelinde gelişen bir ilimdir.