Düşünmek, taraf olmaktır. Fikir ve tercihi olanlar taraf olur. Zira toplumların fikrî zenginliği ve ufukları ancak böyle gelişir.
Tarafsız olmak; camid olmak veya robot olmak gibidir. Bu yüzden ısrarla tarafsızlıktan bahsedenlerin, kendileri asla tarafsız değildir. Bunlara göre kötüye, batıla, yanlışa yanlış demek, iyiye ve hakka iyi demek tarafsızlığa gölge düşürür. Oysa iyiye iyi, kötüye kötü dememek suretiyle doğruyu örten tarafsızlık ne kadar kötüdür.
Tarafsızlık söylemi iki sebepten kaynaklanır: Ya kendilerini sevimli göstermek isteyen riyakârların tutumlarından, ya da cehalettendir. Yani nereye hizmet ettiğini bilmeyecek kadar ahmakların tutumlarıdır.
Bir başka söylem de son günlerde özellikle siyaset söylemleri içerisine dahil olan “Bîtaraf olan bertaraf olur” sözü hakikatte doğrudur. Fakat bu sözü kim söylemiş, kime söylemiş, ne için söylemiş, ne maksatla söylemiş olduğuna bakıldığında durum değişmektedir.
Asıl mesele hakkın, doğrunun, iyinin tarafında olmaktır. Bu mana çerçevesinden bakıldığında taraf tutmayan insanın şahsiyeti felce uğramıştır.
Tarafsızlık diye bir şey yoktur. Aslında kulağa hoş gelen masum bir kelime gibi gözükmektedir. İnsan olmanın özünde tercih, irade, düşünme, mantık, akıl, bakış açısı varsa insanın tarafsız olması mümkün değildir. Burada mühim olan hangi tarafta durduğundur.
Bazen tarafsızlık kelimesi “neme lâzım, bana ne” gibi bencil bir düşünceyi kapatmak için de kullanılır. Haktan yana olmak kişilik, şahsiyet, duruş göstermek, safını belli etmek gibi erdemler, tarafsızlık kavramı içerisinde yok edilmektedir.
Genelde aynı manada kullanılan objektiflik kelimesi de tam bir yalandır. Zira objektiflik iddiasında bulunan kimse, aslında maksadını gizleyen kimsedir. Hakikatin hileye ihtiyacı yoktur.
Tarafsızlık bazen adil olmak anlamında da kullanılır. Lâkin aralarında hiç mi hiç alâka yoktur. Zira adil olmak hakkın tarafında, doğrunun yanında olmaktır. Taraf olmak kolay değildir ve bedel ister. Hele bir de menfaatiniz kesilecekse veya mesuliyetten korkan bir yapıya sahipseniz taraf olmak hiç mi hiç kolay değildir. Bu yapılar zaten bu durumları kullananların tarafına çekilebilecek, kişiliksiz tiplerdir.
Hasılı, tarafsızlık yoktur. Ya hak ve hakikatin tarafı olacaksınız ya da batılın, şeytanın, kötülüğün tarafında olacaksınız.
Zira tarafsızlık ortada olmak demektir. Oysa iyiliğin ve kötülüğün hakkın ve batılın ortası yoktur. Haktan bir adım inhiraf, batılın hesabına geçecektir. Ayrıca tarafsızlık münafıklığı da ihtiva eder. Çünkü bu yapılar aslında her şeye müsait yapılardır.
Bugün belki de insanın tarafını belli etmedeki sıkıntısı her şeyin birbiri içine girmiş olmasıdır. Yani siyah ve beyaz gibi iki uçlar bugün birbiri içinde grileşmiştir. Hak batılın, batıl hakkın içine gizlenmiştir. İşte cerbezeli kafalar safi zihinlere batılın içindeki hakkı göstererek taraftar toplamaya çalışmaktadır. Özellikle siyaset cenahının yaptığı iş tam da budur. Böyle cerbezeli iğfallere kapılmamak hiç şüphesiz ‘meşveret sistemi’ içerisinde ihlâs ve uhuvvet düsturlarıyla mümkündür. Yirmi akılla düşünmenin, yirmi gözle bakmanın bir manası da bu olsa gerektir.
Bediüzzaman, tarafını belli ederek bedel ödeyen çok önemli şahsiyetlerden birisidir. Meşrûtiyet mi, saltanat mı diyenlerin karşısında, meşrû meşrûtiyetin tarafında olmuştur.
Şeyh Said’in teklifi karşısında, “Dahilde kılıç çekilmez” diyerek hükümetin tarafında olmuştur.
M. Kemal’in teklifi karşısında dünya makamlarının değil, iman-Kur’ân hizmetkârlığının tarafında olmuştur. Bu hak ve hakikatin tarafında olmasını ağır bedellerle ödemiş fakat Risale-i Nur gibi bir eseri bırakarak milyonların imanının kurtulmasına vesile olmuştur.
Evet, bugün de Müslümanlar ve Üstadın talebeleri olarak bizler de bir tarafı seçmeye zorlanmaktayız. Evet, biz Yeni Asya camiası olarak hak ve hakikatin tarafında bulunmakta ve irademizi temsil edenleri frenlemek gibi çok önemli bir vazifeyi deruhte etmekteyiz.
Bazıları kendi tarafında olamadığımız için bizi acımasızca eleştirip, illa bir tarafa koyma çabası içinde bulunsa da biz yıllar önce nerede durduysak, aynı yerde, aynı görüşte bulunmaktayız. Zira aksi adımlar halkı eleştirdiğimiz, yanlış bulduğumuz veya düşmanın bulunduğu yer olacaktır.
Bugünkü günü birlik siyaset maalesef dindarları baştan çıkarmış ve kendine benzetmeye başlamıştır.
Bu süreçte yıpratılan her değere karşı dur demeyi bilmek, tutarsızlıklar ve adaletsizlikler karşısında durabilmek, yani hakkın tarafında olarak duruş koyabilmek çok önemli ve bedelli bir meseledir. Üstelik bu duruşu ne ulusalcılar gibi değerleri yok sayarak, ne cemaat gibi bütün bütün kötüleyerek ne de siyaset gibi hislere kapılarak ferasetsiz bir bakış açısına âlet olmadan yapmaktayız.
Bu yüzden bizim duruşumuz, gidişatı belki de değiştirmeyecektir. Zaten bizim meselemiz bu da değildir. Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmak edepsizlik olduğundan biz vazifemizi yapmak ve tarafımızı belli ederek hesabımızı kolaylaştırmak, izzet ve şerefimizi muhafaza etmek için hakperest bir duruş sergilemekteyiz.