"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Obezite-i hakikiye

Ali Yücesoy
18 Aralık 2016, Pazar
Aşırı yemek hastalığı anlamına gelen Latince kökenli birleşik bir kelime olan “Obezite”, belli ki ‘yemek’ten sadece mideye indirmeyi anlayan bir takım insanlar tarafından kullanıma sokulmuş.

Demek adamın aklı midesine inmiş olacak ki öyle demiş. Midesiyle düşünen adamdan da bu beklenir zaten. Hatta obez deyince hayale kocaman, iri bir adamın gelmesi de onların suçu. Halbuki biz Nur’larda öyle okumadık. Neyse. Sadede gelelim de “Obezite”nin  ‘hakikatine’ gidelim.

Cenâb-ı Hak insana  öyle bir kuvve-i şeheviye vermiş ki, sınır yok. Her şeyi tatmak istiyor. Öyle bir akıl vermiş ki, hudut yok. Her şeyi bilmek istiyor. O akla hayal namında  öyle bir hizmetkâr vermiş ki, her yere koşmak istiyor. Bir an boş durmuyor. Hayal gücü denen şey de bir rüzgâr gibi, ne zaman eseceği belli olmuyor. İşte bunlar bir Sani-i Hâkim tarafından ruhuma dercedilmiş bir mide-i manevinin cihazatlarıdır. Ta o kâinat kitabının her daim tazelenen şirin tevhid meyvelerini de manen bunlarla yesin. Gıda hükmündeki Kur’ânî âyetlerini okusun.  Ruhu terakki etsin, nemalansın. İnsan olsun.

İşte cesedin o mide iştihası, ruhtaki kuvve-i şeheviyesidir ki; doymuyor.  O ceset midesine lokmaları götüren parmakları da, ruhtaki kuvve-i hayaliyedir ki; lokmaları ağzına doldurur gibi o manevî meyveleri dallarından koparıp koparıp önüne getiriyor. Cesetteki dişler ve mide ise, o ruhtaki nurlanmış akıllardır ki; bir öğütücü, bir değirmen gibi onu işliyor. Yani marifet tahassül ediyor. İmanı netice veriyor. Ve o ceseddeki etler arasında depolanan yağlar da ruhtaki imandır ki, manevî bir  mahzen olan kalpte o iman iddihar ediliyor, depolanıyor.  Ve böylece ruh yaşıyor, gelişiyor, Cennet basamaklarında terakki ediyor.

Dünya dahi bir meydan-ı imtihan olması hasebiyle sanki bir ‘kim daha çok yiyecek yarışı’dır. Hatta bir kısım ehl-i ahiretin ölümden korkusu dahi, çok “yiyememek”tendir.

İşte o insan kalbi de iman nuruyla nurlanıp hakikî bir insan olsa ve kâinattan Yaratıcı’sını sorup hayalen gezmeye başlasa ve yedikçe yeyip, tok olmayıp “daha yok mu?” dese; işte o insanın ruhu büyümeye başlar. Ve bu büyümenin ise sınırı yoktur ki, çekirdekten ağaca kadar mertebeleri var. Ve ağaçların büyümeleri ölümleriyle bittiği gibi o ruh da cesedin vefatıyla o cesetten sıyrılır ve cüssesine göre bir ceket giymeye gider. Yani Cennet’e uçar.

Şimdi biz de kuş sütünün bile eksik olmadığı böyle bir sofraya oturmuşuz. Yediğin önünde yemediğin ardında. İşte o yüzden fazla iman göz çıkarmaz. Güzel güzel ye kardeşim. Gece yatarken ye. Sabah kalkınca ye. Yolda yürürken ye. İster uyanık, ister uyurken ye. Fark etmez. Sadece yeter ki ye kardeşim.!

Okunma Sayısı: 1977
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı