Üstad Hazretleri Risale-i Nur’da şöyle diyor: “Şeytanın mühim bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir, ta ki istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem, nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta teksirattan takdis etsin“ devamında da “Evet, şeytanı dinleyen bir nefis kusurunu görmek istemez. Görse de yüz tevil ile tevil ettirir” 1
Yani nefsimiz her zaman kendine bir haklılık hakkı verir. Ve her vakit kusurdan müberra gösterir. Evet hakikaten de nefsimiz kusurunu görmekten aciz. Asır enaniyet asrı olması sebebiyle enelerimiz tahrik edilip büsbütün avukat kesilebiliyoruz. Oysa Hz. Yusuf (as) “Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder. Ancak Rabbim rahmet ederse, o başka”2 dememiş miydi? Buna mukabil nefse itimad etmeye hakkımız var mı? Nefse itimad edildiğinde bu âyeti kerime ve Hz. Yusuf (as) tahattur edilmeli.
Netice olarak “Nefsini ittiham eden, kusurunu görür, kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.”
Öyleyse nefsimizi daima kusurlu bilmeliyiz. Nefsimizin avukatı değil, tövbekâr olmalıyız.
Efendimiz (asm) ne buyurmuş bir bakalım; “Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birisinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” 3
Nefsimize hakim olma duâsıyla...
DİPNOTLAR:
1- Lemalar, 13. Lema, 13.
2- Yusuf Sûresi, 53. âyet.
3- Buhari, Daavat 4.