"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fethullah Gülen üzerinden Said Nursî’ye hücum (mu)?

Şükrü BULUT
20 Ocak 2014, Pazartesi
Cemaat ve AKP iktidarını tokuşturanların Said Nursî ve Nurcuları teğet geçmeyeceklerini biliyorduk. Fakat daha ziyade, İslâm’a ve insanî değerlere saldırmak için her türlü fırsatı değerlendiren içimizdeki din karşıtı cereyanlardan bekliyorduk, taarruzu...

 Son zamanlarda, bilhassa sağ cenahta, köşelerinde şu çatışmadan dolayı muzdarip olup gözyaşı döktüklerini söylerken, diğer yandan dinî cemaatler arasındaki ayrışmayı tetikleyecek ifadelerden kaçınmayan yazarlarımızın sayısı çoğalmaya başladı. Global dinsizlik cereyanlarının temsilciliğini yapan Türkiyeli fitnekârların kalemlerini tutuşturup alevlendirdikleri bu ateşe bazı arkadaşlarımızın bilmeden odun atmaları, onları hem tarih önünde ve hem de mahşerde büyük sıkıntılara sokacağından emin olarak şu satırları yazıyoruz.
Bu çatışmanın dışarda hazırlandığını daha önce de söylemiştik. Kırk seneyi aşkındır, kendisine has orijinal bir metodla İslâma hizmet eden Fethullah Gülen ile Said Nursî arasında bugün irtibat kuran arkadaşlarımızın hemen hepsi, düne kadar yerlerini, Hocaefendi’ye yakın belirlemişlerdir. Yani Asya’yı ademe mahkûm edip, Zaman grubunu göklere çıkaran söz konusu arkadaşların, arşivlerin şehadetini unuturcasına iktidar lehine kılıç sallamaları, en azından hakperestlikle bağdaşmıyor. Fethullah Hoca, Risâle-i Nur’dan istifade ettiğini her münasebetle söylüyor. Diğer yandan “Nurcu” olmadığını da mütemadiyen açıklamasına rağmen, kırk senelik bir tarihçeyi unuturcasına meseleyi Bedîüzzaman’a getirmeye çalışanların maksatlarını az da olsa tahmin edebiliyoruz.
Tarih’ten referans verenler, yanlış bilgi ve belgelere sarılırlarsa günahkâr olur. Rollerini yaşayarak huzura giderler, arkadan arkaya yanlış bilgi ve bazen de iftira ile çekiştirmenin fıkhen hükmünü bu arkadaşlarımız, Yusuf Al-Kardavî’ye sorabilirler.

CEHALETİN DERİNLİĞİ...
Şu satırlarımıza muhatap Türkiye Siyasal İslâmdır. Onların içinde de Bedîüzzaman Hazretlerinin altı bin küsür sayfalık Risâle-i Nur Külliyâtını herhangi bir yerde gören kardeşlerimizdir. Siyasal İslâm tarafgirliğini 19. Yüzyıl Osmanlısına, bazen orada duramayıp işi Hulefa-i Raşidîne götüren bu kardeşlerimizin Risâle-i Nur’daki bu mevzulardan habersizce kalem oynatmaları elbette cehalettir. Müsbet fenlerde; bir tebliğ sunmak isteyen veya bir makale yazan ihtisas ehlinin hassasiyetlerini az çok biliyoruz. Dikkatsizlikle hayatları intihallerle tekzipler arasında konuşan âlimlerin sayısı az değildir, tarihte... Siyasal İslâm tezini savunan veya mevcut iktidarı kullanmak isteyen arkadaşlarımızdan, en az yukarıdaki âlimlerin hassasiyetini beklemek hakkımız değil mi? Zira buradaki yanlışlar fanî hayatlarının boyutlarıyla çevrili değil... Mahkeme-i Kübrada ve Haşr-i Azamda görülecek bir dâvâda kaybetme kaygısını unutmamız gerekiyor. Düne kadar; kemalistlerle bir olup, Fethullah Gülen Hareketini Nurculukla aynileştirmeye çalışanlara karşı, yüzbinlerce Risâle-i Nur Talebesi avazları çıktığı kadar yanlışı seslendirmeye çalıştılar. 11 Eylül felâketinin neticesinde Türkiye’de sahnelenen oyunlarda el ele tutuşanların aniden vuruşmaya başlamaları; hem Cemaati ve hem de Tayyip Bey’i aşan bir inisiyatifti, bize göre... Yani onları biraraya getirip iktidar yapanlar, belki de oyuncaklarını kırma kararı almışlardı. Burada  asıl sorumluluğun AKP iktidarına ve bilhassa Tayyip Bey’e düştüğünü de vurgulamak zorundayız.

SİYASAL İSLâM, İSLÂM SİYASETİNİ BİLMİYOR...
İmam Hatip Okulunda talebe iken, bu arkadaşlarımız “Euzubillahi mineş şeytani ve siyase” düsturundan dolayı bize bühtantan ediyorlardı. Bazı arkadaşlarımız “demokratları” savunduklarında; aman yapmayın, Euzubillahi mineş şeytani ve siyase hükmü sizi siyasetten men etti, diyerek bizi siyasetten uzaklaştırdılar. Kendilerini İslâm devriminin öncüleri, mücahitler, altın nesil, akıncı gençlik ve İslâmcı gençlik kimlikleriyle tanıtan o gençliğin en büyük düşmanı demokrasi ve laiklik rejimi idi. Avrupa’yı ve Avrupa’dan gelen bütün değerleri lânetleyen bu gençlik; istişare yerine biatı almıştı. Akılları Sultân II. Abdülhamid zamanında donduğunda hilâfet ile meşrûtiyet arasındaki köprüleri kuramıyorlardı. Hürriyet’in her çeşidine karşı olarak yetişiyorlardı. Otuz senelik hilâfetin mahiyetini bilemedikleri gibi, 1789 devriminden sonraki Avrupa’yı hiç bilmiyordu. Namık Kemal ve Osmanlı hürriyetperverlerini tanımıyorlardı. Osmanlı demokrasisinin öncülerine Sultân Abdülhamîd’den daha çok düşman idiler. Siyaset terminolojisini oluşturan kelimelerin mahiyetinden, hürriyet ve demokrasinin tarihçesinden ve AKP’nin savunamadığı Türkiye demokrasisinin Avrupaî izdüşümünden mahrumca yetişen bir yazarın Sultanı II. Abdülhamid bahanesiyle Bedîüzzaman’ı tenkidini artık hoş karşılamalısınız.

SALTANAT MI DEMOKRASİ Mİ?
Tarafgirane iftiraların temelinde ne Bedîüzzaman ve ne de II. Abdülhamid’i bulamazsınız. Cehaletin nostalji trenine bindirdiği bazı arkadaşlarımız, günümüzü doğru okuyamadıklarından yeis tünelinden bir türlü çıkamıyorlar. Çıkamayınca da bu zamanın cihadından mahrumca mazi ile ilgili hayâli gergefler dokuyorlar. Birisinin hayâli diğerine senet oluyor. Üçüncüsü ise onu delil olarak sunuyor, okuyucularına... Bedîüzzaman Hazretlerinin hanedandan bir hanımla konuşup merhum Sultân için özür dilediği menkıbesinin şahitleri hâlâ bulunamadı. Kaldı ki, Bedîüzzaman mazlûm Sultan’ı tenkit etmiyor, istibdada dönen bir saltanatı tenkid ediyordu. İlk beş halifenin seçimini ve idarelerini Kur’ân, sünnet, icma ve kıyas ile ispat ederken, meşrûtiyet-i meşrûayı (İslâm Demokrasisini) çıkış olarak devlete ve Sultan’a tavsiye ediyordu. Osmanlı sultanlarını sevmemiz bizi demokrasi karşıtı saltanatçı yapabilir mi?
HÜLASÂ: Baştan beri söndürmeye çalıştığımız şu fitne ateşine odun taşıyan dindar gazetecilerden şikâyetçiyiz. Bedîüzzaman’ın da, Fethullah Hoca’nın da eserleri ve talebeleri orijinal halleriyle ortadadırlar. Kaldı ki, Bedîüzzaman’dan istifade eden yüzbinlerce Kadirî ve Nakşî’nin de vicdanlarını rencide ettiğimizi unutmamalıyız. Siyaset muallimliğine soyunan meslektaşlarımızın derslerine çok çalışmalarını tavsiye ediyoruz. Bu arada Nur Risalelerindeki bahisleri de unutmamalıyız. Bize muhalif düşüncedeki hakperestleri dinlememiz, bizi tarafgirlik hastalığından korur. Aksi taktirde şu matemli çatışmada döktüğümüz gözyaşlarımız boşa gidebilir...
Allah korusun...

Okunma Sayısı: 4933
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Rashid

    9.8.2015 18:56:25

    S.a. Risale-i nur sadelstermesine gelince. Eğer sade yazılması hikmet gereği olsaydı , emin olun 'sade' olarak yazılırdı. Lâkin yazılmadı, hikmetle yazıldı. Beyniniz gelişsin diye Kur'an'i kelimelerin asıl manaları öğrenilsin, ince hakikatlere ulaşılsin diye. Asıl tartışma konu bu - basit yazılmış bi kitap bitirmekmi daha iyi, yoksa bir hazine barindiran bi pragrafmi. Insan dünya'ya tekemmul etmek için geldi,gonderildi. Bi paragraf.

  • aciz bir kul

    19.2.2014 17:37:00

    S.aleykum sadeleştirme ile ilgili olarak;
    ben aslen arabım(bunu osmanlıcanın Arapçaya yakın olduğu için söyledim) ben bile risaleleri okurken anlamakta güçlük çekiyorum hele ki Osmanlıca veya Arapça bilmeyen nasıl anlasın bu açıdan sadeleştirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

  • ERDOĞAN KAPLAN

    20.1.2014 17:00:00

    Sayın yazar Şükrü BULUT yazınız harika ALLAH razı olsun. hele HÜLASA kısmında son satırdaki yazınız beni MEST etti. BİZE MUHALİF DÜŞÜNCEDEKİ HAKPERESTLERİ DİNLEMEMİZ BİZİ TARAFGİRLİK HASTALIĞINDAN KORUR AKSİ TAKTİRDE ŞU MATEMLİ ÇATIŞMADA DÖKTÜĞÜMÜZ GÖZYAŞLARIMIZ BOŞA GİDEBİLİR. ALLAH KORUSUN emin olun isabet diye buna derim. Tam 12’den vurdunuz

  • Sezai Mumcu

    20.1.2014 11:20:00

    Risale-i Nurlar Rumuzlu Yorumcu Kardes!

    (Hz. ustad bile bazi risaleleri sadelestirmisti.. )

    Diyosun, demek ki sen Üstad Hazretlerinin hizmetkar talebelerinin bilmedigi bir kaynagi biliyosun. Hangi eserinde veya risalesinde olmus bu sadelestirme? Bu haberin rivayetcisinin ismi nedir? Senin ismin nedir?

    Sahsen ismini veya rumuzunu belirtmeyen -denetimcilerimize tanidik olmayan- kisilerin yorumlari burada yayinlanmasin derim.





  • h.h.k

    20.1.2014 10:06:00

    Biz ne meleği şeytan ve ne de şeytanı melek gören anlayıştayız..Dün hoca efendi mezardakileri oy kullanmaya çağırırken melekti..Bu gün şu veya bu nedenden karşı olunca şeytan oldu öylemi? Yazıklar olsun böyle bir siyasi tarafgirliğe..Böyle bir siyasi tarafgirlik hem iman hizmetine ve hemde vatan hizmetine büyük bir zarardır..Bu açıdan bakıldığına çok güzel bir değerlendirme olmuş..

  • Risale-i nurlar

    20.1.2014 10:01:00

    liseden beri icindeyim ve tum benligimle biliyoruz nurcuyuz.. nurlarida tum dunyaya okutmaya vesile oluyoruz.. Hz. ustad bile bazi risaleleri sadelestirmisti.. hem tum dunya dinlerine cevrilirken sadelestirme neden rahatsiz ediyor? orjinali ortada degilmi?

  • MURAT DEMİRKAYA

    20.1.2014 09:15:00

    kardeş gülen cematini nur cemati diyor.sadece tedbirmiş.kader son zamanlarda kimin nurcu kimin nurcu olmadığını ortaya çıkardı.Nurcuysanız siyasette işiniz ne nurcuysanız risale i nurları sahteleştirme çabaları ne bu inat niye .bunların cevabını verin biz gülen cematinin nurcu olduğuna inanalım.vesselam

  • Risale-i nurlar

    20.1.2014 04:11:00

    Gulen cemaati nur cemaatidir.. Sadece degiliz demislerse tedbir ve konjektureldir

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı