AKP veya AK Parti diye bir parti “şimdi” var.
Bu parti, geçmişte, meselâ on beş yıl önce var mıydı? Yoktu.
Bu parti, gelecekte, meselâ on yıl sonra da olacak mı?
“İktidarda kalırsa var olur, iktidardan düşerse parti olarak kalma ihtimali çok zayıf, belki de dağılır gider” dediğinizi duyuyoruz.
Sebebi gayet net:
-AKP “kişiye endeksli” bir parti.
-AK Parti bir “kimlik partisi” değil, “kişilik partisi” de değil. “Kişisel karizma” partisi.
-AKP, “parti ile iktidar” olmadı.
-Aksine, AKP, iktidarla parti olmaya çalışıyor.
-“İktidar olmasa da parti olmayı” yani “iktidar olmadan da parti olarak kalmayı” başarabilmesi hayli zor.
Dikkat ederseniz bu konuları konuşurken partilerin ve AKP’nin seçimde aldığı oy oranından söz edilmiyor. İhtiyaç da duyulmuyor.
Zira herkes biliyor ki; oy, siyasetin rüzgâr kısmıdır. Oy rüzgârı, ekipleri ve o ekiplere destek veren kitleleri, bilhassa ara rejim dönemlerinden sonra; iktidar eder, muhalefet eder, ama “parti” etmez.
Bir partinin “gerçekten parti” olması için diğerlerinden ayrıştığı noktaların netleşmesi lâzım.
Daha da önemlisi bir partinin “hakikaten parti” olması için muhalefette geçirdiği en az üç seçimden sonra da parti olarak kalabiliyor olması lâzım.
AK Parti böyle bir parti midir?
AKP’nin parti olduğu şüpheli, zira ayırt edici karakteristik özellikleri belirli değil. En azından henüz. Şöyle ki:
AK Partide “muhafazakâr demokrat” kimlik çoktan unutuldu.
Demokrat siyasetçiler AKP’nin kimliğine ve DNA’sına katkı yapmadıklarını, olsa olsa antidemokrat dindar çekirdeğin etrafındaki kabuğu oluşturduklarını geç de olsa anladılar da bu arada kendi ocaklarına küstüler. Böylece gidecek yerleri kalmadı.
Demokrat siyasetçiler son yıllarda “elektriklendirilen bir mıknatısa yapışan demir tozu” gibiler.
AKP’nin parti olduğu şüpheli, zira “kişiye endeksli parti” özelliği had safhada.
Bizce malûm bu durum, son tartışmalarla herkes için ortaya çıkmış oldu:
On üç yıl önce bu parti kurulurken açıklanan “üç dönem kuralı” önemli bir rüzgâr oluşturmuştu. Bu kuralı duyup, bu kurala da itibar ederek AK Partiye prim ve destek veren çok olmuştu.
Şimdi anlaşılıyor ki bu kural, kural değilmiş. Bağlayıcı hiç değilmiş.
Geçen hafta Bülent Arınç bir açıklama yaptı:
-“Bu konuda bir âyet yok” dedi.
-“Anadolu’ya çıktığımızda, hiç tanımadığımız insanlarla görüştüğümüzde bile ‘bırakın bu kuralı filan, siz yolunuza devam edin’ diye endişelerini dile getirenler var” dedi.
Bu cümledeki “siz” ile ne demek istedi?
Vatandaş, “siz yani partiniz devam etsin” mi diyormuş yoksa “partinin vazgeçilmezleri olarak siz devam edin” mi?
Elbette ikincisi…
Vatandaş neden endişe ediyormuş?
“Parti iktidardan giderse hizmet biter” diye mi yoksa “siz giderseniz parti biter” diye mi?
Elbette önce ikincisi!
Bu hafta da Başbakan yoklamalara başladı.
Böylece anlaşıldı ki AKP bir parti değilmiş.
O halde hakikatli bir soru:
İktidardaki parti hakikatte parti değilse, demokrasimiz hakikatte demokrasi midir?
“Elbette demokrasidir” diyenlere soralım:
“Partisiz demokrasi İran’da da var. Hakikati nerede?”
NOT: Yarın saat ikide Ankara’da Yenimahalle Belediyesi N. Hikmet Kültür Merkezinde, Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Temsilciliğinin organize ettiği “Hz. Peygamberi Risale-i Nur’la Anlamak” konulu faaliyet kapsamında, diğer güzel faaliyetler yanında, genç akademisyen adaylarının “İslâm Medeniyetinin İhyasından Sünnet-i Seniyye Hakikati” konusundaki müzakerelerinin sonucunu da dinleyeceğiz.
İlgilenenlere duyurulur.