"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risâle-i Nur ve Kemalist rejim

M. Latif SALİHOĞLU
26 Temmuz 2014, Cumartesi
Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî’nin Kemalist rejimle zıtlaşmasının ve mücadelesinin üzerinden yaklaşık 90 sene geçti.

O tarihten itibaren 38 yıl müddetle çekmiş olduğu bütün ezâ, cefâ, çile ve ıztırabın birinci sebebi bu rejime boyun eğmemesi, ve aynı zihniyete dost olmayı kabul etmemesidir. (E. Lâh/247)
Hazret-i Üstad’ın sâdık talebeleri de aynı yoldan gittiler, aynı istikamette ilerlediler. (Sadâkati bozanlar, bahsimizden hariçtir.)
Nur’un tavizsiz talebeleri, dün olduğu gibi bugün de aynı istikamet çizgisinde hizmetine devam ediyorlar.
Bu hizmet kahramanları, Kemalist rejimin dümen suyuna gitmek, onunla anlaşıp uzlaşmaktansa, bin defa ölümü tercih ederler.
İşte, bugünlerde ne yazık ki böyle ölümden beter bir sinsî planı devreye sokmaya çalışan dost maskeli “zımnî muarız”lar var karşımızda.
Madalyonun kahredici diğer yüzünde ise, cellâdına aşk derecesinde bağlanmış görünen bazı kadim dost ve ihvanlarımız var.

İdam fermânı gibi...

Gerek “bandrol engeli” ve gerekse Risâle-i Nur’ların kànun zoruyla devlet tekeline alınması yönündeki çabalar Kültür Bakanlığı marifetiyle yürütülüyor.
Bahsini ettiğimiz bazı dostlar da, bu fecaate alkış tutuyor, dua ediyor ve sürekli medhiyeler düzüyor.
Gayet sinsice yürütülen bu arzu ve teşebbüs, inşaallah akim kalacak diye dua ediyoruz.
Aksi halde, bir nevi intihara teşebbüs gibi olacak. Zira, Kültür Bakanlığının konuyla ilgili yayın yönetmeliği, Risâle-i Nurlar açısından adeta bir “idam fermanı”dır.
İşte  size—Muhterem Şeyh Salih Çelik’in de hatırlattığı üzere—söz konusu yönetmeliğin 11. maddesinde yer hükmî ifadelerin bir kısmı:
MADDE 11: Yayın kurullarınca, yayımlanacak eserlerin seçiminde, hazırlanmasında, sadeleştirilmesinde ve tercüme edilmesinde göz önünde bulundurulacak temel ilkeler şunlardır:
* Eserlerin Türk dilinin zengin varlığından faydalanılarak, herkesin kolayca anlayacağı, yaşayan ve konuşulan “Türkçe kurallarına” uygun hazırlanmış olması.
* Atatürk ilke ve inkılâplarının korunması, yaşatılması ve benimsetilmesi prensibine aykırı olmaması.
* * *
Haydi bakalım, çıkın işin içinden...
Yönetmelikte, aynı mantıkla sıralanmış daha başka maddeler de var ki, evlere şenlik cinsinden.
Risâle-i Nur’un ruhuyla, mâna ve mahiyetiyle uyum sağlaması, imtizaç etmesi asla ve kat’a mümkün olmayan daha bir dizi ilkeler ve ilkellikler...
Yukarıda yönetmelikten iktibasen aldığımız ikinci cümle üzerinde zaten hiç durumya bile gerek yok. Herşey ayan beyan ortada. Bu noktada en ufak bir tereddüt geçirenin dahi meclisimizde işi olamaz.
Gayet masum gibi görünen birinci cümlede bile, Nur Risâlelerinin aslî vaziyetiyle bağdaşması yine mümkün olmayan ibareler var.
Meselâ, Risâle-i Nur’un edebî vechesi, Türk Dil Kurumunun tayin etmiş olduğu “Türkçenin kuralları” kalıbına sığmaz ve sığdırılamaz.
İşte size, bu noktada yedi madde halinde gerekçesin sıralayan Üstad Bediüzzaman aynen şunu söylüyor: “Evet, edebin değil, belki edebiyatın kânununa karşı âsârımı muhâlefete sevk eden yedi esbabdır.” (Münâzarat, s. 15)
* * *
Evet, Risâle-i Nurlar ekseriyetle Türkçe’dir. Fakat, kendine has, orijinal bir Türkçe lisanıyla telif edilmiş. Diğer telif kànunlarına bütünüyle uymaz ve uymak zorunda da değildir.
Birinci Şuâ’nın sonlarında tekrâren ifade edildiği üzere “Risâle-i Nur’un lisanını, Türkçe olmasını ve nasıl bir Türçe olacağını Kur’ân takdir ve tahsin etmiştir.”
İşte, böylesine kudsî bir takdirle yazılmış olan Risâlelerin lisanını kimsenin ne değiştirmeye, ne de Türk Dil Kurumunun dar kalıplarına sığdırmaya hakkı var.

Mücadeleye devam

Haklı mücadelemizde, Allah’ın izniyle muvaffak olacağımıza inanıyoruz.
Dolayısıyla—muvakkat arızalar dışında—Nur Risâlelerinin tümüyle devlet tekeline alınabileceğine de pek ihtimal veremiyoruz.
Allah muhafaza, geçici de olsa bu kudsî eserlerin devlet inhisarına alınması halinde, muhtemelen olacaklar şunlardır:
* Sivil kesimden ve sivil kuruluşlardan kimse bu neşriyata herhangi bir müdahalede bulunamaycak.
* Kemalist devlet, istediği eseri basacak, kriterlerine uymayanı ise basmayacak.
* Diğer devlet kitaplarında olduğu gibi, yetkili merci, isterse harcıâlem bir baskı ve ciltleme tarzını tercih edecek, isterse ilkokul kitaplarından bile beter hale getirebilecek.
* Yine, diğer devlet kitaplarında olduğu gibi, ilk sayfalara M. Kemal’in resmini ve Gençliğe Hitabesini koydurabilecek. Sen ise, bu işe ya seyirci kalacak, ya da o kitapları alıp alıp yakma cihetine gideceksin.
* Kemalist rejim, Risâlenin basım hakkını ele geçirdikten sonra, artık her istediğini yapabilir. İsterse, hiç basmama cihetine de gidebilir.
* O saatten sonra, bu fecaate sebep olanların yakasına gidip yapışayım desen, muhtemelen ortada kimseyi bulamazsın. Müsebbiplerin mezarına gidip onları rahatsız etmenin de hiçbir faydası olmayacak.
Her şeye rağmen, yine de ümitvarız ve mücadeleye bütün kuvvetimizle berdevamız. Allah, gayretli muhlislerin yanında ve yardımındadır.

@salihoglulatif’ten

Egemen Bağış, Erdoğan'ın 10 Ağustos’taki ilk turda seçilerek "İkinci Atatürk" olacağını iddia etti:

http://haberhurriyeti.com/egemen-bagis-addleri-karistirdi-66209.html

Okunma Sayısı: 2630
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    30.7.2014 10:34:00

    Tavzih ve özür.
    Fikirlerine değer verdiğim ve yazılarını ilgi ile takip ettiğim değerli Yazar’ın, Risalelerin Kültür Bakanlığınca yayınlanması halinde, malum resim ve hitabenin eserlerde yer alacağı endişesini abartılı bulduğumu ve Bakanlığının mevcut yayınlarında böyle bir uygulamanın yapılmadığını, ayrıca sözü edilen Yayın Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılmış olduğunu ifade etmiştim.
    Yorumum üzerine gelen uyarıdan sonra yapmış olduğum incelemede, yürürlükten kaldırılan Yönetmelikle aynı esasları içeren benzeri bir yönetmeliğin halen (hukuken) yürürlükte olduğunu ve fakat Bakanlığın resmi web sitesinde bu Yönetmeliğin; Teftiş Kurulunca üzerinde güncelleme çalışması yapıldığına dair bir açıklama notu bulunduğunu fark ettim. Bu sebeple, mevzubahis Yönetmelik fiilen askıya alınıp bugün için uygulanmasa dahi, hukuken yürürlükte olduğu müddetçe, geleceğe dönük olarak zikredilen endişenin duyulması tabiidir. Bu sebeple durumu tavzih eder, muhterem Yazarımızdan özür dilerim.

  • R.Kalyoncu

    26.7.2014 20:13:00

    Yazıda söz konusu edilen hususlar Kültür Bakanlığı Yayın Yönetmeliği’nin 11 değil 13. maddesinde yer alıyor ve lakin meseleyi bu kadar abartmaya gerek yok, çünkü o Yönetmelik aşağıdaki adresten görüleceği gibi, Bakanlığın web sitesinde Yürürlükten Kaldırılan Mevzuat başlığı altında yer alıyor. Nitekim Bakanlığın yeni yayınlarına bakılırsa, kitaplara Atatürk’le ilgili herhangi bir şey eklenmeden orijinal haliyle basıldığı görülür. http://teftis.kulturturizm.gov.tr/TR,14010/yururlukten-kaldirilan-mevzuat.html

  • Adem Ademoğlu

    26.7.2014 14:48:00

    Sayın Salihoğlu;Eline,kalemine yüreğine sağlıl gerçekleri haykıyorsunuz ama gelin görün ki günümüzde zihinler,kafalar o kadar karışmış ki hakkı batıl, batılı hak görmek artık sıradanlaşmış yani insanlar batılı batıl bildikleri halde siyaset hesabına batıla hak diyebiliyorlar ve üstüne üstlük bunu yapanlar bir nurculuk adına yapınca ikinci bir garabet ortaya çıkmaktadır.bulunduğumuz ortamlarda da sizin bahsettiğiniz mevzuları konuşurken dost bildiğimiz bazı çevreler öylesine ateş püskürüyorlar ki hayret etmemek mümkün değil yani dün siyasal İslamcı dedğimiz guruplar bazı yanlışlıkları yapıyordu Nurcular yekvücut olup o tahribatı ve yanlışlığı düzeltebiliyordular ama günümüzde bazı Nurcular var ki O siyasal İslamcılardan daha fahiş hata ve yanlışlıklarda bulunuyorlar bunlara mücadele yapmak ve bu yanlışı düzeltmek de o kadar zor ki Allah Yardımcımız olsun Çok dua yapmamız lazım Yani kısacası dünün siyasal İslamcılarının yerini bu gün bazı nurcular almış ki onlara rahmet okutmaktalar...

  • Abdurrahman KOÇAK

    26.7.2014 13:59:00

    Harika tespitler.İnşaallah muvafak olamayacaklardır.Çok manalı paragraf* Kemalist rejim, Risâlenin basım hakkını ele geçirdikten sonra, artık her istediğini yapabilir. İsterse, hiç basmama cihetine de gidebilir.
    * O saatten sonra, bu fecaate sebep olanların yakasına gidip yapışayım desen, muhtemelen ortada kimseyi bulamazsın. Müsebbiplerin mezarına gidip onları rahatsız etmenin de hiçbir faydası olmayacak

  • HÜSEYİN İLHAN

    26.7.2014 06:36:00

    Muhterem yazarımız geçen bir haber sitesinde yazısı olan ihvan şöyle ifade kullanmış’12 ŞUBAT 1912 t.li sadeleştirme hakkında ki kanaatimiz,bu demekki sadeleştirme buna engel olunmak istenilen tarihten epey önce başlamış.Bu şu gerçeği gösteriyor kanaatimce;
    Gaye RİSALEİ NURları tahrifattan korumak olsaydı buna bugün değil 2-3 yıl önce müdahale edilmesi gerekirdi.Sadeleştirme yapanlarla hükümet etle-tırnak iken yağpılmayıp,aralarında ayrılk olunca yapılması samimane olamaz.
    Birde yazınızda belirttiğiniz şekilde yarın hareket edilmesi ki edileceği ayan-beyan bellidir.İşte o zaman buna alkış tutan,destek olan kişilerin vayy ki vay hem dünya hem ukbalarına.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı