"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sürü’nün ve köpeğin Sahibine yalvarmak

Yasemin YAŞAR
26 Temmuz 2014, Cumartesi
Yaşanan hadiseleri doğru bir kader bilinciyle okumak ve bakmak hem insanın ruhsal olarak hastalanmasına engel oluyor, hem de karışık ve çözümsüz gibi görülen hadiselerin daha net görülmesini, zahirde karanlık ve çirkin görülen olayların arkasındaki güzellikleri görebilmemizi sağlıyor. Aksi halde Allah’ın Âdil, Hakîm ve Rahîm isimleri penceresinden olayları görememek, insanı tam bir körlüğe ve hatta isyana kadar götürmekte.

İşte, bizim de, son günlerde daha da şiddetini arttıran İsrail-Filistin meselesine, doğru bir pencereden bakabilmemiz gerekir. Zira mevzunun konuşulduğu ve imanî seviye olarak çok da tahkik ehli olmayanlar bu olaylar karşısında  hem ümitsizliğe düşmekte, hem isyan etmekte, hem de imanında sarsılmalar meydana gelmektedir.
Her şeyden önce şunu bilmek gerekir ki “Kader-i İlâhî netice ve meyveler itibariyle şerden ve çirkinlikten münezzehtir. Öyle de illet ve sebep itibariyle dahi, zulümden ve kubuhtan münezzehtir.” (Kader Risalesi)
Dolayısıyla bakış açısı ayarımızın temelini oluşturan bu cümleler veçhesiyle bakıldığında zulüm, vahşet ve şer görülen hadiselerin arkasındaki netice, meyve, illet ve sebep noktasında rahmet, adalet ve hikmet görülür.
Burada iki soru aklımıza gelir:
1-Neden tarih boyunca meskenet ve zillet tokadını yiyen Yahudîler burada çabuk tokat yemiyorlar?
2-Muvvakkaten de olsa ehl-i dalâlet,  ehl-i imana neden galip geliyor?
Akla gelen ilk sorunun cevabını Bediüzzaman Şualar adlı risalesinde Re’fet Ağabey’in sorduğu bir suale cevabında veriyor. “Aziz Nur kumandanı ve Kur’ân’ın hadimi kardeşim!” diye bir hitapla başlayarak Filistin meselesinde Yahudîlerin neden “zillet ve meskenet tokadı” yemediklerine dair sualine cevap verirken, ilginç bir noktadan bahsediyor.
Yahudîleri, Kur’ândaki tabirle, “zillet ve meskenet tokadına” müstehak kılan sebebin onların dünya sevgisi hissi olduğunu ifade ederken, Filistin meselesinde ise durumun farklı olduğunu; orada bu duygularla değil, daha değişik saiklerle hareket ettiklerini vurgulamaktadır.
Buna göre, Yahudîleri asırlar önce yaşadıkları Filistin topraklarına geri döndüren sebepler arasında, buranın İsrailoğularının peygamberlerinin mezaristanı ve o eski peygamberlerin de kendi milliyetlerinden olması cihetiyle, bu noktada millî ve dinî bir hassasiyetten yola çıkmalarının çok önemli bir yer tuttuğuna işaret ederek çabuk tokat yemediklerini ifade ediyor. (Şualar, s.435)
Evet Cenab-ı Hakkın inayetini celb eden bazı sıfatlar vardır, işte ehl-i iman bu sıfatları kaybettiğinde muvakkaten de olsa ehl-i dalâlet üstün geliyor.
Bediüzzaman, Lemaat adlı eserinde konuyu dört madde ile şöyle izah ediyor. İlk olarak hak davalarda hak vesileler kullanmak gerekir. İşte ehl-i iman hak davasında hak vesileler kullanmaz, ehl-i dalalet batıl davasında hak vesileler kullanırsa, Cenab-ı Hak ehl-i dalâleti geçici de olsa galip eder. Hak davada amaca ulaşmak için her yol meşrudur anlayışı mağlubiyete sebeptir. Müslüman bu şekilde davranamaz. Zira hakka ulaşmak için kullandığı her vesilenin de meşru ve caiz olması gerekir.
İkinci olarak, Müslümanın Müslim sıfatlarla sıfatlanması vaciptir. Ne sebeple olursa olsun Müslim vasıflarla mücehhez olmak inayet-i İlahiyenin celbine sebeptir. İşte ehl-i iman kâfir vasıflarla vasıflanır, kâfir ise Müslim vasıflarla vasıflanırsa, ehl-i imana galip gelir. Aslında her ne kadar ehl-i iman mağlup görülse de hak üstün gelmiştir.
Bir diğer madde de,  Müslümanların tekvinî şeriata uymamalarıdır. Yani sadece ahiret saadetini düşünüp dünyaya çalışmamalarıdır. Bugün her türlü yer altı ve yerüstü zenginliklerin sahibi olan Müslüman ülkelerin bu zenginliklerinin kıymetini bilememesi bunların sömürülmesine sebep olmuş ve fakirleşmişlerdir. Oysa Müslümanın iki şeriata da imtisal etmesi şarttır. İşte ehl-i dalaletin hayatı sadece dünya olduğu için dünyaya hırsla çalışmaları, âdetullah kanunlarına imtisalleri onları başarılı kılmış ve ehl-i imana galip etmiştir.
Dördüncü olarak da, Müslümanlar ne zaman hata yaparlar ve inayetin celbine vesile olacak değerlerini unuturlarsa  Cenab-ı Hak da onlara kâfirleri musallat eder ki unuttukları değerleri tekrar  hatırlasınlar.
Konuyla alakalı olarak sorulan bir başka suale de Lemalar’da Bediüzzaman şöyle bir cevap vermiştir: “Ehl-i dalaletin galebesi kuvvetlerinden ve iktidarlarından ve nokta-i istinad bulmalarından gelmediği… Yalnız burada desiselerinden istimal ettikleri bir kısım silahlarına işaret edeceğiz… Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki, yüzde on ehl-i fesat, yüzde doksan ehl-i salâhı mağlup ediyordu. Hayretle merak ettim. Tetkik ederek kat’iyen anladım ki, o galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesattan ve alçaklıktan ve tahripten ve ehl-i hakkın ihtilafından istifade etmesinden ve içlerine ihtilaf atmaktan ve zayıf damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniyeyi ve ağraz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın muzır madenler hükmünde bulunan fena istidatları işlettirmekten ve şan ve şerf namıyla riyakârane nefsin firavuniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor. Ve o misilli şeytani desiseler vasıtasıyla muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler.” (13. Lema)
Hasılı, ehl-i iman insi ve cinni şeytanlara karşı her vakit Cenab-ı Hakkın inayetine muhtaçtır. Müslümanların gördüğü bu zulümler karşısında hem kadere fetva verdiren hatalarımıza bakıp muhasebe etmek hem de Yahudînin de, şeytanın da, bizim de kısacası, her şeyin Sahibine dua etmek ve yalvarmak zamanıdır.
Seleften bir zat, öğrencisine, ‘Şeytan sana hatalarını güzel gösterdiğinde ona ne yaparsın?’ diye sorar. Talebe, ‘Onunla mücadele ederim.’ der. Hocası, “Pekii yine musallat olursa?” Talebe, “Yine mücadele ederim.” der. Bunun üzerine hoca, “Bu uzun iş, söyler misin, bir koyun sürüsünün yanından geçerken sürünün köpeği saldırsa ne yaparsın?” Talebe, “Canla başla mücadele ederim.” der. Hoca, “Bu senin için zor ve uzun iştir. Oysa sürünün sahibinden yardım istesen, köpeğin sana zarar vermesini engeller” der.
İşte bizim de bu günlerde şahit olduğumuz bu İsrail zulmüne karşı başka başka sebeplerden değil, Müsebbibü’l- Esbab olan ve köpeğin de Sahibi olan Allah’tan yardım isteyip inayet ve rahmetinin celbi için çalışmalıyız.

Okunma Sayısı: 1626
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Aşkın

    26.7.2014 16:03:00

    Yasemin YAŞA abladan Allah razı olsun.Sahibizzaman said nursinin tesbitleri işte böyledir.Ve bu hakikatler çok lezzetlidir, yani aklı ikna edicidir.
    evet Allah(cc) Rahim,Hakim ve Vedüd tur.mevt ve adem, bela ve musibet,zeval ve elemler bu esmalara zıt değil, bilakis onların tecelliyle kemale ermek içindir.mesela namazda zerrelerden yıldlza kadar dereceler vardır.bu basamakları çıkmak için inkılabatatlar,tahavvülatlar,inkırazlar,tebettülatlar,cazibeler,dafialar,ihtizazlar geçirmek zorundadır insan Allah’ın havl ve kuvvetiyle.bu tahkiki iman risale-i nur ile olacağı bedihidir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı