"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Dünya saltanatı aldatıcıdır”

Sami CEBECİ
03 Eylül 2014, Çarşamba
Tarihî bir nazarla insanlık tarihine bakıldığı zaman, devletlerarası savaşların hâkimiyet hırsından çıktığı görüldüğü gibi; iç kargaşa ve isyanların da saltanat ve iktidar kavgalarından çıktığı müşahede edilecektir.
İslâm tarihi de bu hakikatin dışında kalmamıştır. Bir içtihad savaşı olduğu bilinen Cemel Vakıası hariç tutulursa, onun dışında kalan bütün dâhilî savaşların temelinin iktidar ve saltanat mücadelesi olduğu açık bir gerçektir. Tarihin gösterdiği zahirî sebeplerin birer bahane olduğu görülecektir.
Cennetle müjdelenen on sahabeden birisi ve dört büyük halifenin dördüncüsü olarak seçimle halifeliğe getirilen Hazret-i Ali’ye (ra) karşı, Hazret-i Muaviye’nin (ra) savaşı bir saltanat ve iktidar mücadelesiydi. Dünya saltanatının aldatıcılığı sahabeleri bile birbirleriyle savaşa sürüklemişti. Nihayetinde camide namaz kılarken şehit edilen Hazret-i Ali’nin (ra), Hilâfet-i İslâmi’ye noktasında fevkalâde iktidarı, harikulâde zekâsı ve yüksek liyakatiyle beraber, önceki üç halifeye kıyasla muvaffakiyetsizliğinin hikmet cihetini nazara veren Bediüzzaman çok ilginç tesbitlerde bulunuyor: “O mübarek zat, siyaset ve saltanattan ziyade, daha çok mühim başka vazifelere lâyık idi. Eğer tamam saltanat olsaydı, Şâh-ı Velâyet’ unvan-ı manidarını bihakkın kazanamayacaktı. Hâlbuki zahirî ve siyasî hilâfetin çok fevkinde, manevî bir saltanat kazandı ve üstad-ı kül hükmüne geçti; hatta kıyamete kadar saltanat-ı manevîsi bâkî kaldı.” (Mektubat s. 90)
Hazret-i Ali (ra) gibi, onun Ehl-i Beytinin mümessilleri olan Hazret-i Hasan (ra) ve Hazret-i Hüseyin’den (ra) teselsül eden Ehl-i Beyt neslinde hilâfetin neden devam etmediğinin, kader cihetindeki hikmetini izah ederken de şu tesbitleri yapıyor: “Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, manevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile manevî saltanatın cem’i gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi; ta kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve sûrî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı maneviyeye tayin edildiler. Adî valiler yerine evliya aktaplarına merci oldular.” (Mektubat s. 92)
Hazret-i Hasan’ın (ra) altı aylık hilâfetini uzun bir zamana çevirerek, hakaik-ı İslâmi’ye ve imaniyeye hizmet cihetinin bir tamamlayıcısı ve devamı olması itibariyle, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisine tam beşinci halife nazarıyla bakılabileceğini söyleyen Bediüzzaman çok önemli bir noktanın altını çiziyor. Risale-i Nur’un hakiki ve sadık talebelerinin meşgul oldukları iman hakikatlerine hizmet dairesi, o mübarek ve büyük zatların meşgul oldukları dairenin bu zamanda bir cilvesi ve devamıdır. Sahabe mesleğinin bu asırda bir yansıması ve izdüşümü olan Nur Hareketi, sair tarikat ve cemaatlerden çok farklı bir mahiyet arz etmektedir.
Sahabeler dönemindeki gibi çok şiddetli imtihanlara muhatap olan Nur Talebelerinin her cihette çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Altınların bakırlarla, elmasların cam parçalarıyla ayrıştığı bir dönemden geçiyoruz. Dünyayı tercih edenlerle, âhireti esas alanların belirginleştiği bir devirde yaşıyoruz. Böyle bir zamanda “Değil ehl-i diyanet ve tarikatlara mensup Müslümanlar, şimdi bu acip zamanda imanı bulunan ve fırka-i dâlleden bile olsa onlarla uğraşmamak ve Allah’ı tanıyan ve âhireti tasdik eden Hıristiyan bile olsa onlarla medar-ı niza noktaları münakaşa etmemeyi; hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor.” ikazları çok önemlidir.
Bu itibarla, aldatıcı dünya saltanatı ve siyasetleriyle ilgileri pek az, bütün meselesi ve mesaisi iman hakikatlerini hiçbir ayırım yapmadan topluma tebliğ etmek olan Nur’un sadık talebeleri, çok değişken olan siyaset âleminde vukua gelen olaylardan etkilenmeyip ve sarsılmayarak aslî vazifelerine devam etmelidirler. Zira bu dünya hayatı çok çabuk geçiyor ve bâki bir hayat bizi bekliyor. Kader bize parlak bir istikbal, başkalara müşevveş bir mazi bırakmış. Taksime ve kısmetimize razı olmalıyız. Buna binaen, mesleğimizin dört esasından biri olan şevk-i mutlakla iman hizmetine devam etmek hayat felsefemiz olmalıdır.
Okunma Sayısı: 1744
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı