Son yazımızda, özgürlükçü bir üniversite ortamı istediğini söyleyen ve bunun nasıl yapılacağını biz hocalara da danışan YÖK Başkanı sayın Gökhan Çetinsaya’ya açık cevap veren bir mektup yazdık.
“Önce ideolojik üniversite anlayışından bizi kurtarın, YÖK Kanununun 4. ve 5. maddesindeki ‘Atatürkçülük mecburiyeti’ni kaldırın” dedik.
“Canım o Kanun dursun orada, uygulanmadıktan sonra ne önemi var diyenlere inanmayın, demokrasiye inanın” dedik.
Haklıymışız. Hem de sonuna kadar.
Zira delili hemen geldi. Şöyle:
Hafta başında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı yeni öğrencileri için bir “uyum programı” düzenledi.
Etkinlik(!)lerin ikinci gününde “Ataya saygı töreni programı” da vardı.
Program duyurusunda katılımcı olarak, aynen, “Öğretim elemanları ve öğrenciler KATILACAKLARDIR” yazıyordu.
Yani katılmak “serbest değil mecburi”ydi.
Öğrenciler de katıldılar netekim.
Zira çoğu “acemi öğrenci”ydi. Kaytarmak isteyenler de oldu, ama kaytaramadılar netekim!
Zira yoklama alınıyordu, çocuktular, korktular.
Biz şimdi YÖK Başkanına soruyoruz.
Bir üniversite yönetiminin, öğrencileri böyle bir programa katılmaya zorlaması demokratik mi?
Değil elbette.
Peki bu antidemokratik yanlışı bilerek yapan üniversite yönetimine hesap sorabilir misiniz?
Hayır elbette.
Neden?
Çünkü öğrenciyi zorla Anıtkabir’e götürmek, on üç yıldır değiştirilmesini beklediğimiz “o kanun”a uygun, hatta “kanunen mecburî”.
Kanunu tatbik edene “yanlış yaptın” denebilir mi? Denemez!
Yanlışa yanlış diyememek, şeytana şeytan diyememek gibi bir şey.
İşte bu sebeple değiştirin artık şu ceberut ve antidemokratik kanunu.
Ama demokratik olanıyla!
Neden bu “ama” kaydını koyuyoruz?
Çünkü biliyoruz ki, YÖK Başkanı dahil, “büyük ve değerli” misafirlerin ziyarete gittiği bilhassa taşra üniversitelerinde konferans salonlarındaki öğrencilerin bir kısmı “yoklama korkusuyla” orada oluyorlar.
Arada fark yok.
Zira kanunla-emirle temenna çakılıyorsa samimiyet yok…
Ha ölüye ha diriye karşı!
Biz hürriyet istiyoruz…
Hem ölüye hem diriye karşı!
Zira bizim tercihimiz net.
Haftada üç-beş gecesini Anıtkabirde geçirmek isteyene devlet engel olmasın, hatta isteğini karşılasın. İmkân sağlasın.
Ama gitmek istemeyeni de zorlamasın.
Camiye-mescide gidene engel olmak da gitmeyeni zorla göndermek de yanlış diyoruz ya.
İşte bu da öyle.
Çağın hastalığı çokyüzlülüktür, münafıklıktır. Çağın değeri samimiyettir.
Demokrasi ve özgürlük buna derler. Kitapta yazanı hayata geçirince gelmiş olur.