Ders kitaplarındaki Kemalizm propagandasına dair yazılara bilâhare devam etmek üzere bugünlük ara verip, gündemin ön sırasına çıkan rehinelerin bırakılması ve IŞİD bahsini değerlendirmeye çalışalım.
101 günlük esaretin nihayet son bulması ve aralarında bebeklerin ve kadınların da bulunduğu 46 insanımızın sağ salim dönmesi, elbette ki son derece memnuniyet verici bir husus.
Hepimize geçmiş olsun, böyle bir hadise bir daha tekrarlanmasın ve özellikle riskli bölgelerde bundan böyle çok daha dikkatli olunsun.
Musul baskını ve rehine olayının arkaplanına dair soruların cevaplanması, bilhassa bu açıdan da önem taşıyor. Ve şehir IŞİD’in eline geçtiğinde konsolosluğun niçin tahliye edilmediği suali, cevap bekleyen soruların başında geliyor.
Rehinelerin bırakılması süreciyle ilgili de birçok soru var. Ve yapılan açıklamalar bu suallere yenilerini ekliyor. Diplomatik-siyasî pazarlıktan, takastan söz ediliyor. Neyin pazarlığı ve takası? “Önemli olan, insanlarımızın kurtarılması” denilerek, bu gibi sualler örtülebilir mi?
“IŞİD’e hiçbir şey vermedik, örgüt gücünü gördüğü Türkiye’yi karşısına almaya cesaret edemedi” gibi söylemler ne ölçüde inandırıcı?
Söylendiği gibi “MİT IŞİD üzerinde etkili Arap aşiretlerini ve din adamlarını devreye sokarak bu sonucu aldı” ise, yarın aynı yöntemin, örgütü tasfiye etmek veya belli bir çizgiye çekmek için de kullanılması istenirse ne olacak?
ABD işgali sonrası Irak’ta oluşan boşluğun ortaya çıkardığı, Bağdat’taki Şii iktidarın Sünnilere yönelik ayrımcı politikalarının besleyip büyüttüğü, Saddam yanlılarının da desteğiyle palazlanan ve kafa kesme seanslarıyla güç gösterileri yapan bu hırslı örgüte karşı Batı dünyasının askerî operasyonlar başlattığı bir süreçte Türkiye’nin “diplomatik” yaklaşımı rehineler kurtarıldıktan sonra da devam edebilir mi?
Peki, son IŞİD saldırılarının tetiklediği yeni göç dalgalarının üstesinden nasıl geleceğiz?
Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta, rehinelerin kurtulmasında CIA’nın rolüyle ilgili iddialar reddedilip tamamen yerli bir operasyonun söz konusu olduğu söylenirken, övgülerin “MİT güzellemeleri”ne dönüştürülmesi ve dahası işin “MİT kanunu değiştirilmeseydi bu başarı sağlanamazdı” boyutuna vardırılması.
Oysa bu kanundaki değişikliklerin demokrasi ve hukuk devleti açısından gündeme getirdiği kaygılarla birlikte, içe dönük fişleme tartışmaları devam ediyorken, rehine operasyonunun bunları örtmek için kullanılması manidar.