"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

’Namaz kılmayan haindir’

Kâzım GÜLEÇYÜZ
08 Ocak 2011, Cumartesi
Bediüzzaman’ın M. Kemal’le olan tartışmasında söylediği “Kâinatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur” sözlerindeki “Namaz kılmayan haindir” cümlesi de tartışma gündemine oturdu.
Bir taraftan dine hizmetin irşad ve nasihat yoluyla olabileceğini, bunun da “kavl-i leyyin” olarak ifade edilen “yumuşak üslûb”u gerektirdiğini vurgulayan bir insanın, namaz kılmayanları hainlikle suçlamasının çelişki olduğu söyleniyor.
Ki, Said Nursî’nin eserlerinde ağırlıklı bir yer tutan namazla ilgili bahislerde irşad ve ikna metodunun esas alındığını, teşvikkâr bir üslûp kullanıldığını görmekteyiz. Örnek olarak Dördüncü, Dokuzuncu ve Yirmi Birinci Sözler’e bakılabilir.
Said Nursî’nin farklı meslek gruplarından insanlarla yaptığı sohbetlerde onları namaza nasıl teşvik ettiğinin ilginç örnekleri de Tarihçe-i Hayat’ın Emirdağ Hayatı kısmının başındaki “Üstad gelenlerle ne konuşurdu?” bahsinin sonuna haşiye olarak konulan notta okunabilir (s. 712-2).
Ki, Hatime’sinde “Allah’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki, Kur’ân’da çok şiddet ve ısrarla, ibadeti terk edeni Cehennem gibi dehşetli bir ceza ile tehdit ediyor?” sualinin de cevaplandırıldığı Tabiat Risâlesi’nin girişinde, “Risale-i Nur’un mesleği nezihane, nazikâne ve kavl-i leyyindir (yumuşak sözdür)” diyor Üstad (Lem’alar, s. 420)
Aynı şekilde, dine hizmetin “dine imale etmek (meylettirmek), iltizama (sıkı sıkı sarılmaya) teşvik etmek ve vazife-i diniyelerini ihtar etmek (dinî görevlerini hatırlatmak)” ile yapılabileceğini vurgulayıp, “Yoksa, ‘dinsizsiniz’ dese, onları tecavüze sevk etmektir” diyen de yine Bediüzzaman. (Sünûhat, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 498)
Peki, “Namaz kılmayan haindir” cümlesini bu yaklaşımın neresine oturtacağız? İşte orada, Said Nursî’nin yeri geldikçe tekrarladığı ve bir cihetiyle bugün 5n1k olarak ifade ettiğimiz formüle tekabül eden kriterleri hatırlamaya ihtiyacımız var:
Bir sözü doğru değerlendirebilmek için “Kim söylemiş, ne söylemiş, kime söylemiş ve ne makamda söylemiş?” gibi suallerin rehberliğine başvurmamız gerekiyor ki, yanlış yola sapmayalım.
“Namaz kılmayan haindir” sözünü bu kriterlere vurduğumuz zaman şu sonuçlara varıyoruz:
Bu sözün Bediüzzaman tarafından M. Kemal’e söylendiği bir vâkıa. Ne makamda söylendiğine baktığımızda ise, muhatabının “Sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık, ama siz en evvel namaza dair şeyler yazıp aramıza ihtilâf verdiniz” şeklindeki öfkeli itirazı üzerine bu keskin cümlelerin sarf edildiğini görüyoruz.
İşin püf noktası da burada. M. Kemal, kendi bakış açısına göre zaferi takiben başlayan süreçte yeni devleti yapılandırma projelerini en önemli gündem olarak görüp onlara odaklanırken, namaz gibi bir konuya tâlî ve detay bir mesele olarak bakıyor. Bu yüzden namazın bu şekilde gündeme getirilmesinden rahatsız oluyor.
Said Nursî ise savaş, zafer, devlet gibi konuların önemini gözardı etmemekle beraber, bunların arzî, dünyevî ve geçici olduklarını, asıl ve kalıcı olanın ise iman ve ibadet gibi temel meseleler olduğunu düşünüyor. Ve dünyevî inkılâpların başarısının da, inanç noktasındaki duruş ve tavrın sağlamlığına bağlı olduğunu ifade ediyor.
Milletvekillerine dağıttığı beyannamenin içeriği ile bilhassa “Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek” vurgusunda bunu görmekteyiz.
Tartışmanın namaza odaklanması, iki farklı dünya görüşü arasındaki çok derin bir mücadele ve hesaplaşmanın tezahürü olarak görülmeli.
Yani, “Namaz kılmayan haindir” sözünün muhatabı, dünya görüşü olarak namazı önemsemeyip küçümseyen, hattâ gereksiz gören anlayış.
Yoksa, namazın ve ibadetin bir kulluk görevi olduğuna inanıp öyle kabul ettikleri halde, çeşitli sebeplerle kılamayanlar veya aksatanlar değil.
İrşad ve teşvik bu durumdakiler için geçerli.
“Hain” sözünün makamı ise zecr ve ihtar...
Okunma Sayısı: 14638
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mirza

    13.6.2016 20:31:26

    Bediüzzaman bunu hangi mezhebe göre söylemiştir?

  • ALİ HAMZA

    8.1.2011 00:00:00

    s.a iyi çalışmalar.
    ağzınıza sağlık..bunu anlatmanız çok güzel oldu...

  • Sezai Mumcu

    8.1.2011 00:00:00

    Hür Adam pek kiymetli tezahürlere, mülahazalara vesile oldu ve olacak gibi. Münazarat’taki yüz sene sonra ifadesi 1911-2011 belki bu sene daha iyi anlasilacak! Teblig ve Irsad Makami’nin geregi korkutarak sakindirmak ve sefkatle esirgemeye calismaktir. Bu Üstad Bediüzzaman tarafindan her yerde ve her zaman, dolayisiyla da Ankara da da tahakkuk ettirilmis. Bunun bize malum olmayan bazi delilleri ortaya cikiyor müjdesi de okurlari sevindiriyor. 5n1k formülü izah acisindan tam uymus. Tebrikler.

  • Musa Doruatlı

    8.1.2011 00:00:00

    Açılımın güzel meyveleri olgunlaşıyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı