"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eğitimde ve hayatta ‘ölüm’ meselesi

İBRAHİM DEMİRKAN
04 Ocak 2012, Çarşamba
Eğitimin bir amacının hayata hazırlamak olduğu sıkça söylenir.
Fakat bizdeki eğitim her gün hayatın içinde karşılaştığımız ya da duyduğumuz inkârı imkânsız olan ölüm ve kabir gerçeğini nedense görmezlikten gelmiştir.
Eğitim sistemimizin ısrarla ölüm hadisesinden bahsetmekten kaçınması öğrenciliğimde pek farkına varamadığım, ama öğretmen olduktan sonra gördüğüm ilginç bir durumdu.
Hatta buna Din dersi de dahil desek yeridir.
Nasıl mı? Meselâ Din dersinde bile ders konularında “ölüm” diye bir başlık bulamazsınız.
Asıl komedi, bir kısım güzide eğitimcilerimizin “Aman ne ölümü, çocukları demoralize eder sakın bahsetmeyin” demeleridir.
Bizim eğitim sistemimiz adeta hayatın gerçeklerini inkâr üzerine kurulmuş.
Yeryüzünde her saniyede gerçekleşen ve zâhiren üzücü bir hadise olan ölüm de bunlardan birisi.
Doğum nasıl bir kaderle takdir-i İlâhî ile oluyorsa ölüm de öyledir.
Bu konuda öğrencilerimden sık sık sorular gelirdi.
‘Hocam ölüm niçin var?’ ‘Öldükten sonra ruhlarımız nereye gidiyor’ ‘Kabirde neler oluyor’ ’Biz öldükten sonra kıyameti görecek miyiz?’ gibi sualler.
Ölüm aslında dinî anlamda birçok konunun da anahtarıdır.
Ölümü öcü göstermemek lâzım ya da garp kurnazlığı yapıp (Batıda çocuklara yönelik ölümü anlatan kitapların çok zayıf olduğunu gördüm. ‘Çıtır Çıtır Felsefe – Hayat ve Ölüm’, ‘Ördek, Ölüm ve Lale’ hatta İslâmî bir yayınevinin—polemiğe girmemek için ismini vermeyeceğim—Batıdan tercüme ettiği çocuk ve ölüm üzerine—kendileri bu konuda bir şey bilmiyormuş ve kitap yazdıramazmış gibi—yayınladığı bir tercüme eser başta olmak üzere bir çok örnek verebilirim) hiçbir amelimizden sorulmayacakmışız gibi ‘Eh işte gitti, üzülme boş ver, sen yaşamana bak’ gibi işi basite indirgememek lâzım.
Ölümün varoluş sebebini çözemeyen, hayatın da anlamını çözemez.
Özellikle yaşadığı çevrede intihar edenlerin durumu ve niçin intihar ettikleri de İslâmî açıdan öğrencilere izah edilmeli, gereksiz bir hümanizme kaçarak Allah’ın merhametinden fazla bir merhamet gösterisiyle ölümü çocuklara yanlış tanımlamaktan kaçınmalıyız.
Bir de anne babası ölen ya da kaybetmiş çocuklar ise, bu konuda şefkate ve teselliye daha muhtaçtır.
MEB müfredatında ölüm konusuna yer vermeli; hatta ortaöğretim öğrencilerine yönelik, bir yakınları öldüğü zaman yapmaları gerekenlerin sırayla anlatıldığı bir bölüm de Din dersinin muhtevasında yer almalıdır.
Düşünün dünya nüfusunun hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler ve gayet zayıf ve nazik vücutlarında mânevî bir güç bulabilirler ve her şeyden çabuk ağlayan gayet dayanıksız mizaçlarında, o Cennet ile bir ümit bulup mutlu yaşayabilirler. Meselâ Cennet fikriyle der: “Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet’in bir kuşu oldu. Cennet’te gezer, bizden daha güzel yaşar.” Yoksa her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zayıf ve zarif ruhlu çocukların endişeli nazarlarına çarpması; psikolojilerini, maneviyatlarını paramparça ederek gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün duygularını dahi öyle ağlattıracaktır ki, ölümü korkunç bir son ve ayrılık olarak gören ruhları ve zihin dünyaları mahvolup gidecektir.
Yine çokça şikâyet edilen yeni nesil gençliğe bakalım.
Bediüzzaman, bu konuda şöyle der: “İnsanların hayat-ı içtimaiyesinin (sosyal hayat) en kuvvetli medarı olan gençler, delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hissiyatlarını ve ifratkâr (aşırılık) bulunan nefis ve hevalarını tecavüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü cereyanını temin eden; yalnız Cehennem fikridir. Yoksa Cehennem endişesi olmazsa, ‘El-hükmü lil-galib’ kaidesiyle o sarhoş delikanlılar, hevesatları peşinde bîçare zaîflere, âcizlere, dünyayı Cehennem’e çevireceklerdi ve yüksek insaniyeti gayet süflî bir hayvaniyete döndüreceklerdi.”
Allah’a ve ahirete imanın kalpte manevî bir yasakçı bıraktığı ortada, hatta bu anlamda Dostoyevski’nin ‘Tanrı yoksa her şey mübahtır’ sözü de çok manidardır.
Doğrusu Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, merkez teşkilâtına yönelik yaptığı operasyonla sadece merkezde şekilsel bir değişiklik yaptı, ama araziye yansıyan bir zihin devrimi yapmadı henüz.
Artık öğrenci derse ilgisiz, çünkü sen bahsetmezsen her gün selâsını duyduğu insanların gittiği âlemden ya da evde bangır bangır bağıran TV’de başbakanın özür dilediği Dersim’den; e bunlar çocuksa da aptal değiller ya onlar da bıktı bu yalanlardan, üstü örtülü ifadelerden.
Çocuklara TV’de duyduğu, gazetelerde okuduğu; evinde, mahallesinde şahit olduğu şeylerin iç yüzünü okullarda anlatmalıyız.
Ölüm konusu bunların başında geliyor.
İkinci dönemin başlangıcında Van depreminde vefat eden öğretmenlerimizin anısına bütün okullarda ‘Hayat ve Ölüm’ temalı açılış dersleri yapılsa ne güzel olur.
Millî Eğitim ve eğitim dünyamızın hayatla, hayatın gerçekleriyle barışması anlamında ilk adım böylece atılmış olur.
Dersim’e özür dileyerek tarihî bir açılım gerçekleştiren Başbakan, Fatih projesinin tanıtım toplantısında müfredatın değiştiğinden bahsettiğinde gülümsedim. Evet, müfredat değişti, ama zihniyet değişmedi. Dersim’den bahsetmeyen bir tarihten tarih dersi, ölümden bahsetmeyen bir dersten de Din dersi olabilir mi?
O zaman Ömer Dinçer’in yapacağı ilk iş bu zihniyet devrimini gerçekleştirmektir; göreceksiniz asıl kıyamet o zaman kopacak, şimdiki ek ödeme(me) sorunu, öğretmenlerle ilgili açıklamalar v.s devede kulak kalacaktır.
Hakikatlerin üstünü örten bir eğitim sisteminde cebi dolu, sırtı pek bir öğretmen olmaktansa; aç karnına öğrencilerine gerçeği öğreten bir öğretmen olmayı tercih ederim.
Soldan sağa herkese ve her fikir sahibine de şunu derim: Bizim bu tür konulardan bahsetmemizden korkmayın, endişe etmeyin. İnsanlara hükmetmek, iktidar sahibi olmak gibi bir derdimiz yok. Bizim tek derdimiz hakikate sahip olmak, Allah’ın rızasına uygun işler yapmaktır. Bize bu yeter.
Karlarla adeta bembeyaz kefene bürünmüş o kıştan sonra haşrin, yani yeniden yaratılışın bir numunesini her baharda bizlere gösteren yeryüzüne bakarak hayatı iyi okumalıyız.
Hepimizi eşitleyen ölüm üzerine düşünmeli; çocuklarımıza ölümün bir son, bir yokluk, ebedî bir ayrılık olmadığını Kur’ân’ın verdiği örnekler ışığında tabiata ve hayata bakıp, oradan deliller getirerek anlatmalıyız.
“Şimdi Allah’ın rahmet eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir. Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye Kadir’dir.” (Rum Sûresi: 50)
Son not: Taklit ettiğimiz Batıda bile eğitimin çöküşünü gösteren bir Fransız filmi var. Hani hep Batıyı örnek verir, orada işler yolundaymış gibi düşünürüz ya. İşte Fransızlara 21 yıl aradan sonra Cannes Film Festivalinde hasretle bekledikleri Altın Palmiye’yi kazandıran 2008 yapımı filmlerinin adı ne kadar manidar; “Entre Les Murs” yani ‘Duvarlar Arasında’. Artık şu dört duvar arasında eğitimden vazgeçelim, duvarları yıkalım, hayatın gerçekleriyle öğrencilerimizi karşılaştıralım. Sadece ölüm konusunda değil, elbette değil her alanda.
Okunma Sayısı: 1675
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • şahin şahin

    4.1.2012 00:00:00

    Materyalizmin en sevmediği konudur ölüm. Her ne kadar materyalistler sevmese de kaçınılmaz bir gerçek ve de haktır.

  • şahin şahin

    4.1.2012 00:00:00

    İbrahim Hoca birikimleriyle materyalistlerin en sevmediği ve hak olan gerçeği gözler önüne sermiş. Ve de MEB’e yol göstermiş

  • Ahmet Güzel

    4.1.2012 00:00:00

    Böylesine ufuk açıcı yazılara çok ihtiyacımız var egitim dünyamız için ilaç olabilecek reçeteler bunlar.

  • Kurban’ı Çocukların gözü önünde kesip,kesmeme;onla

    4.1.2012 00:00:00

    Kurban’ı Çocukların gözü önünde kesip,kesmeme;onların bunu görüp,görmemelerini tartışırken biz,Eğitimde Hayat ve Ölüm Meselesini de tartışırız.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı