"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Allâh’ın zâtî ve sıfatî hususiyetleri - 1

Mehmet ÇETİN
11 Şubat 2012, Cumartesi
“Birşey zâtî olsa, ârızî olmazsa, onun zıddı ona müdahale edemez. Çünkü cem-i zıddeyn lâzım gelir. Bu ise muhaldir. Demek, asıl, zâtî olan birşeyde meratib yoktur. Madem Kadîr-i Mutlak’ın kudreti zâtîdir, mümkinat gibi ârızî değildir ve kemâl-i mutlaktadır. Onun zıddı olan acz ise, muhaldir ki tedahül etsin.” 1
Kadîr-i Mutlak’ın kudreti zâtîdir
Bediüzzaman Hazretleri bütünüyle Risâle-i Nur Külliyatı’nda, Rabbimizin Zatı’na ait esmâ ve sıfatlarını, hayatın ve tabiatın içerisinde talim ederek, ders verir. Bunu da bu asırda sık sorulan suâllerden olan âyetlerin tefsirini yaparken tatbik ettiğini görüyor ve okuyoruz. Zayıflatılarak yıkılmak istenen imanlı hayatın yeniden ihyası sadedinde eserlerinde, hayatın son derece ehemmiyetli esasları ile alâkalı âyetlerin tefsirlerini yapar.
Kelâm kitaplarında Allah’ın sıfatları konusu iki veya üç kısımda ifade edilir: 1- Sıfat-ı Selbiye (Zâtî Sıfatlar) 2- Sıfat-ı Subutiye (Vacib sıfatlar). 3- Sıfat-ı Esmâ (Fiilî Sıfatlar). Bunların bütünüyle Külliyat’ın değişik yerlerinde ve selefden yer yer farklı yorumlarını, Üstad’ın kaleminden okuyoruz. Söz misâli “Kudret” sıfatı subutî sıfatlardan sayılırken; Üstad, Zâtî sıfatlardan sayar ve ifade eder. Bu farklılığı ehil olanlara bırakıp Haşir Risâlesi’nde yer alan yukarıdaki ifadeyi mütalâaya devam edelim.2
İman esaslarından, sıralamada beşincisi olan “ahirete iman” konusuna, haşir âyetinin tefsiri ile başlar. “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir.” 3 Söz konusu âyeti rahmet eserlerini delil göstererek, ondaki Kudret-i İlâhiyenin tasarruflarına dikkat çekerek, aklımıza hitap eder. Kıyametin kopması ve haşrin ihyası mutlak mânâda kudret istemekte.
Âyeti, âyet ile tefsir ederken, haşir konusunda getirilen delillerden biri de “Bütün insanların halkolunması ve haşredilmesi, kudret-i İlâhiyeye nisbeten birtek insanın halkı ve haşri gibi âsandır.” 4 âyetidir. Bu âyette pekçok işaretler var. Ancak bunların idraki noktasından, alt bilgi olması bakımından tesbitlerde bulunmamız lâzım. Bu bilgileri ise Üstad şu ifadelerle takdim eder: “Elbette Kadîr-i Mutlak’ın zâtî ve nihayetsiz ve gayet kemâlde olan kudretinin nuranî tecelliyatı ve melekûtiyet-i eşyanın şeffafiyeti ve hikmet ve kaderin intizamatı ve eşyanın evamir-i tekviniyesine kemal-i imtisâli ve mümkinatın vücud ve ademinin müsavatından ibaret olan imkânındaki muvazenesi sırrıyla; az çok, büyük küçük ona müsavi olduğu gibi, bütün insanları birtek insan gibi bir sayha ile haşre getirebilir.” 5
Âyeti tefsirdeki ana noktası “Kudret-i İlâhiye”dir. Bu İlâhi kudretin mertebesizliğini yani nihayet kemaldeki mânâ ve mahiyetini anlama yolunda sırları, hikmetleri sıralar. Kudretin nuranî tecellîsinden, eşyanın melekûtiyetinin şeffafiyetinden, ondaki hikmet ve kaderin verdiği nizamdan, eşyanın yaratılışına yönelik mükemmel uyumlar ile mümkin olanların her iki kutbu olan varlık ve yokluk dengesinden ibaret olan imkânlardaki inceliklerin sırrına ve işte bütün bunların ise Allâh’ın kudreti karşısında az-çok, büyük-küçük O’na eşit olduğu gibi bütün insanları bir insanın yaratılışı gibi bir ses ile haşre getirebilir.
Kudret-i İlâhiyenin daha iyi anlaşılması gerekir. Bunu anlamamız konusunda evvelâ beşerî değerlerden sıyrılarak, daha üst değerleri anlamamız gerekecek. Kudret-i İlâhiyenin “zâtî” özelliklerinin dikkatimizi çekmesi son derece normaldir. Zira mahlûkun özelliklerine kesinlikle benzemeyen hususiyeti var. Mahlûk, nihayetinde yaratılmıştır ve tabiatıyla özellikleri de sonradandır, yani yaratılması ile verilen hususiyetlerdir, zâtî değildir, kendisi ile var olan bir özellik değil, ârızîdir, sonradan ihdas edilen bir özelliktir. Ama, yaratıcının Zâtî özellikleri ise bu kıyaslamadan müstağnîdir, alâka bile kurulamaz, kıyas yapılamaz. O Zâtîlik ezelîdir, ebedîdir. Allah için zaman, ezelî ve ebedî ifadeleri söz konusu olmaz, bizim kullandığımız ve tabiî olduğumuz mânâda bakılamaz. Zamanın dışında ve bütün zamanların üzerindedir. Ezelî ifadesi ile zamanı yaratan Allah’ın zamana mahkûm olacağı, zaman ile ifade edileceği elbette düşünülemez. Dolayısıyla Allah, ezelîdir derken başlangıç ve sonunun olmadığı ve esasen böyle zaman ifadelerinden uzak ve kıyaslanamayan anlaşılmalı. Ancak, “mevcud-u meçhul” olan Allah’ı, beşerî ve mahlûkî mefhumlar ile ifade etmeyi bizim anlamamıza yaklaştırmak maksadıyla şartlı kullanabiliriz. Böylece bir derece Uluhiyetinin azametini, Rububiyetinin işlerini anlamaya kısmen yaklaşabiliriz. Beşerî ve mahlûkî manaları yüklediğimiz kelimelerle Allah’ı ifade edersek; O’nun bütün sıfat ve esmasını örtüp, görünmez ve anlaşılmaz hale getirerek bir manada inkârına, görünmeyip anlaşılamazlığına sebep olmuş oluruz. Bu ise tehlikeli bir neticedir.
Dikkat isteyen bu konuya önümüzdeki haftalarda devam etmek niyetindeyiz, inşaallah.

Dipnotlar:
1- Sözler, sh. 153.
2- Gönderdiği suâli ile böyle bir mütalâaya vesile olan yurtdışındaki okuyucum Abdullah Demir kardeşime teşekkür ediyorum. 3- Rum , 50.
4- Lokman, 28.
5- Sözler, sh. 153.

Okunma Sayısı: 2165
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı