Müstehcenliğin teşvik edilmesi ülkemizi öyle bir noktaya getirdiği ki, ‘emniyet müdürleri’ bile bu felâkete karşı çaresiz kaldıklarını itiraf ediyorlar. Düşünün ki “Teröre karşı çaresiz kaldık” demeyen yöneticiler, müstehcenlik ve neticesinde düşülen fuhuş tuzağı karşısında çaresiz...
Önce şu habere (özetle) bakalım: Bursa Emniyet Müdürü, 67 muhtar ile ’huzur toplantısı’ düzenledi. Sorunları not alan Emniyet Müdürü, muhtarların park, bahçe ve ormanlık alanlarda fuhuş yapılmasına karşı olan tepkilerini cevapladı. (Böyle olaylara) Yasal olarak müdahale etmelerinin mümkün olmadığını belirten Emniyet Müdürü, “Dolaşmak için ben de evimden dışarı çıkınca, Kültürpark’ın her ağacın altında bir çift var, her çalının dibi yatak odası gibi. Bunlar benim de kanıma dokunuyor. Biz kolluk kuveti olarak sadece uyarıyoruz.” (Haber Turk g., 26 Nisan 2012)
“Safi zihinleri idlâl eden” ifadeler için özür dileriz, ama hakikaden üzücü bir durum var ortada. Üstelik bu fecî durum sadece bir ilimizi değil, baştan sona bir ülkeyi ilgilendiriyor. Maalesef bu hayasızlık, ‘park’larla sınırlı değil. Otobüslerden, alış veriş merkezlerinden sokaklara kadar her yerde bu pervasızlık var.
Bir ilin emniyet müdürünün bu çirkinliğe tepki göstermesi çon anlamlı, takdire değer. Yanlışa ve kötülüğe tepki gösterenlerin sayısının artmasını temenni ederek, en az onun kadar dikkat çekici başka bir meseleyi de hatırlamak lâzım. Takip edebildiğimiz kadarıyla, ‘müstehcen medya’dan da bu çirkinliğe tepki gösterenler var. Meselâ, Melih Aşık konu ile ilgili yazısının bir yerinde şöyle demiş: “Bu tür manzaraların açıkta sergilenmesinin bizi de rahatsız ettiğini ekleyelim...” (Milliyet, 26 Nisan 2012)
Fatih Altaylı da aynı konuda yazdığı yazısında şöyle demiş: “Kanıma dokunmuyor ama biraz ‘densizlik’ olarak görüyorum böyle durumları. Aşırı muhafazakâr falan sayılmam. Bilirsiniz beni yıllardır. (...) Ama umuma açık bir yerde, bir parkta alenen sevişilmesini de içim kaldırmaz. Çoluk çocuk gittiğimiz, gezdiğimiz bir yerde biraz gariptir o kadarı.” (Haber Turk g., 26 Nisan 2012)
Çirkinlik öyle bir dereceye geldi ki, düne kadar bu ve benzeri çirkinlikleri görmezden gelen bazı medya mensupları bile “Artık yeter” diyor. Bu açıdan, ortaya konulan tepkiler önemli. Elbette bu tepkiler yetmez, ama devamının gelebileceği de unutulmasın. Geldimiz nokta, müstehcenliğin ve bahsedilen çirkinliklerin insan fıtratına uymadığının da bir göstergesi.
Tabiî iş sadece problemi ortaya koymakla bitmiyor. Bu ciddî probleme, hastalığa ve derde ne gibi çarelerle karşı koyacağız? Ya da ne oldu ki ‘asrî genç’ler bu hâle geldi? Bazıları belki rahatsız olacak, ama teşhis ve çare Risâle-i Nur’da ifade edilmiş: “Halbuki tesettürün ref’i, izdivacı teksir etmeyip çok azaltıyor. Çünkü, en serseri ve asrî bir genç dahi refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhşa sülûk eder.” (Lem’alar, Yirmi Dördüncü Lem’a, Dördüncü Hikmet, s. 200)
Neymiş? Tesettürün ortadan kaldırılması, kötülenmesi ve engellenmesi evlilikleri azaltıyor. Niçin? Çünkü en ‘asrî/ çağdaş genç’ dahi hayat arkadaşını namuslu ister. Bulamayınca da evlenemez. Neticede de maalesef fuhşa, bugün olduğu gibi şikâyet edilen ‘park’lara sürüklenir.
“Müstehcenliği teşvik eden medya mensupları”nın dahi şikâyet eder hâle geldiği bu hâl, ülkemizin birinci gündem maddelerinden biri olmalı ve mutlak surette kalıcı çareler bulunmalı. Kızmak yetse, hep beraber kızalım. Televizyon programlarından başlanarak insanlarımız ve bilhassa gençlerimiz bu hususta bilgilendirilmeli, “bir dakikalık zevk” için hebâ edilenin dünya hayatıyla birlikte “ebedî hayat” olduğu iyice anlatılmalı.
İnanın bunu yapamazsak, “ekonomisi gelişmiş en zengin 10 ülke” arasına girsek bile hiçbir anlamı kalmaz...