Gerek âfâkî âlemde, gerekse enfüsî dairede nazarları dağıtan, Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “beşerin beynini bin parça eden,” böylece insanı yaratılış maksatlarından uzaklaştıran hadiselerin yoğun şekilde ve ard arda yaşandığı bir çağdayız.
İletişim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmeler, çok uzak olmayan bir tarihte evlerin baş köşesine kurulmuşken artık “gözden düşen” televizyonun yerini herkesin elindeki son model cep telefonlarıyla internetin, sosyal medyanın almış olması, nazarları görünüşte eğlenceli ve cazip, ama gerçekte tehlikeli tuzaklara çekerken, zaten iyice zayıflayan okuma alışkanlığını da iyice dibe vurdurdu. Artık eline kitap alıp uzun metinleri okumaktan sıkılan, hattâ görsel yayınlarda bile uzun metrajlı olanlarından sıkılıp birkaç dakikayı geçmeyenleri tercih eden bir nesil var.
Bu durum, hayatlarını sair insanlardan çok farklı bir şuurla ve ebedî hayata endeksli bir duyarlılıkla tanzim gayreti içindeki Kur’ân ve iman hizmetkârlarını dahi etkileyebiliyor.
Hariçten ve kontrol edemediğimiz birçok kanaldan irademiz dışında dünyalarımıza akan menfî mesaj bombardımanı, ister istemez ruhlarımızda iz ve tortular bırakabiliyor.
Ve bu tortular, gerek söz konusu mesajların tahrip kuvvetine, gerekse bizim mukavemet ve bağışıklık gücümüzün zayıflığına göre, şevk ve moral kaybına sebep olabiliyor.
Bu bakımdan, manevî gücümüzü hep sağlam tutmamız ve bunun için sürekli bir teyakkuz halinde bulunmamız büyük önem taşıyor.
Bunun en önemli şartı, manevî enerji kaynaklarımızla irtibatımızı, Üstadın bir mektubunda kullandığı ifade ile, “müfritane” seviyede muhafaza etmek.
“Müfritane irtibat”tan genelde anlaşılan mânâ, aynı hizmet idealleri için gönül ve fikir birliğiyle beraber çalışan insanların saflarını çok sık tutmaları, arayı açmadan sık sık bir araya gelip görüşmeleri, sohbet ve meşveret etmeleri.
Ancak aynı mânâyı, bu hizmetin temelini oluşturan ve Kur’an’ın bu çağa dersi niteliğindeki eserlerle ilişkimize de tatbik etmemiz lâzım.
Bizzat müellifinin dahi, yazdıktan sonra yüzlerce kez okuma ihtiyacı duyduğu ve her okuyuşunda yeni manalar keşfedip çok istifade ettiğini söylediği Risale-i Nur eserlerini biz de elimizden düşürmemeli, defalarca okuma heyecanını hiç kaybetmemeliyiz.
Onun için, öncelikle yapmamız gerekenlerin başında, kapsamlı ve yoğun bir Risale-i Nur okuma seferberliği başlatmak geliyor.
Bu seferberlikte hem şahsî okumaları teşvik etmeli, hem de daha yoğun ve kapsamlı müşterek okuma programları organize edip bunları yaygınlaştırmalıyız.
Nitekim bunun farkında ve idrakinde olan okurlarımızın, her vesileyle ve her yerde müşterek okuma programları düzenlemeleri son derece takdire şayan.
Geçen hafta konu ettiğimiz kış okuma programları bu bağlamda önemli. Bunları inşaallah yaz programları da takip edecek ve gerek şahsî, gerekse müşterek Risale okumaları hayat programlarımızın vazgeçilmez bir parçası olacak.
Okudukça imanımızın arttığını, anlayış kabiliyetimizin geliştiğini, şevkimizin tazelendiğini, moralimizin güçlendiğini görecek ve hayatımızdan ayrı bir lezzet alacağız.
Herkese istifadeli, feyizli ve bereketli okumalar dileğiyle.