"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Doğru teşhis ve yanlışta olana ulaşabilmek

Zafer AKINCI
29 Nisan 2016, Cuma
Zaman olur ki, hadiseleri doğru teşhis etmek ve doğrunun yanında olmak zorlaşır.

Ancak, bundan daha zor olanı ise yanlışın içerisinde olanı kurtarmaya çalışmaktır. Bu ise bir ömür ister, sabır ister, emek ister, fedakârlık ister. Hele yanlışın içerisinde olan zarar veriyorsa, öfkeni yutup, onun iyiliğini istemek daha da zorlaşır.

Ancak bunca zorluğa ve nefse ağır gelmesine rağmen, bu hakikatleri karşıdakine ulaştırabilmek, tebliğ ve irşadın gereğidir. Yani bir tarafta hakkın hatırı gereği doğruları söylemek, diğer taraftan ise yanlışta olanı kurtarmaya çalışmak. Bu, tarafgirliğin arttığı, hak perestliğin azaldığı ve eleştirilerin meleke haline geldiği ortamlarda kolay değildir.

İşi daha da zorlaştıran ve meseleleri iyice çözülmez hale getiren ise yapılan eleştirilerdeki aşırılıktır. Aşırıya kaçan eleştiriler zıddına hizmet ettiğinden, karşıdakini bir nevi mağdur duruma düşürmektedir. Bu durum ise onca yanlışlarına rağmen, gerginliği ranta dönüştürenlere ve mağduriyetleri kullananlara yaramaktadır.

 Bir yerde, yanlış yapanların yanında, onun tarafgirleri, taraftarları ve sempatizanları bulunabilir. Burada, tarafgir ile konuşmak zor olsa da, taraftar ve sempatizan olanlar kazanılabilir. Yeter ki, hikmet ile, insaf ile, mutedil ve kavli leyyin ile yaklaşılabilsin. Bunun içinde sürekli eleştiri değil, lâzım olduğu kadar eleştiri ve yapıcı tavsiyeler daha etkili olacaktır.

Bunu yapabilmek için ise ilk önce hadiseleri doğru teşhis etmek gerekiyor. Yaşanılan son hadiseler, niyetlerin hâlis olması kadar hedefe götüren vasıtalarında meşrû olması gerektiğini gösterdi. Bilhassa siyasî zeminde, mesafe doğru olarak ayarlanamayınca, İslâm adına siyasete girmek kadar bürokrasiyi ve maddî imkânları ele geçirerek hizmet etmeye çalışmak da, kavgaların kapısını açtı. Bu yolda verilen tavizler, istismarlar, organizeli şekilde hareketler, karşıdakini daha fazla tarafgirliğe itti. Bilhassa, bürokrasideki tarafgirliğe dayalı gruplaşmalar ise hakkaniyetli ve adâletli iş yapmaktan uzaklaştırdı.

Hem de, kardeşi de olsa ortak kabul etmediği iktidar mücadelelerinde, siyasete ve bürokrasiye talip olmak, karşıdakinin daha da şirazesinden çıkmasına sebep oldu. Seneler önce Üstadımızın, “müşkül ve müşkilatlı” dediği yerde, maalesef kafalar götürülüp o çıkmaz sokağın duvarlarına vurduruldu. Hem de, elmas gibi olan İslâm’ın hakikatleri, siyasetin çam parçaları arasında zarar gördüğü için tesirli olması gereken onca söz ve vaazlar, tarafgirliğin ve rekabetin verdiği savrulma ile dinlenilmez oldu. 

Bunca yaşanılanlara rağmen hâlâ yanlışlar görülmek istenilmemektedir. Bu durumda, yani tarafgirliğin öne çıktığı, akıl tutulmalarının yaşandığı kavga ortamlarında, karşıdakine, isimlerden ziyade ölçüler öne alınarak yaklaşılmalıdır.

Zamanın birinde, padişahın çok sevdiği atının öldüğünü, kimse cesaret edip kendisine söyleyememiş. Daha sonra hikmet sahibi birisini padişaha gönderirler. O da padişaha, atın yattığını, yemini yemediği, hareket etmediğini diyerek anlatmaya başlar, padişah sonunda dayanamayıp “desene at öldü” der. Bu günde, bir çok meselede, atın öldüğünü kabul etmek istemeyen, yani yanlışlarını görmek istemeyip  kavga çıkaranlara karşı, ısrarla atın öldüğünü söyleyerek işe başlanmamalı. Öncelikle, tarafgirlerin bile dinleyebileceği şekilde bu husustaki ölçüler anlatılmalı, atın öldüğünü bırakalım karşıdaki söylesin.

Bu doğrultuda, Üstadımızın hayatına baktığımızda bu kuşatıcılığı görmekteyiz. Yani her meseledeki tavizsiz sağlam duruşu ile birlikte yanlış yapanın elinden nasıl tutulacağını da bizlere göstermiştir. Bir taraftan, hakkı söylemede taviz vermezken, diğer taraftan en kenardaki insanların ellerinden bile tutmaya çalışmıştır. Hatta işledikleri zulümler kitaplara sığmaz bir partinin genel sekreterine, tahkir ve rencide etmeyerek, yanlışlarından kurtulmaları için el uzatmıştır. Bu bir taviz değildi, bu bir vazife idi. Çünkü karşıdakine, hakkı tebliğ ederken maddî bir beklentiye girmemek kadar, öfkelerimiz ve düşmanlıklarımızın perde olmaması da önemlidir. 

Asr-ı Saadette, Peygamberimiz (asm) işin başında yalnız kendisi iken, daha sonra nasıl on binler olduğu iyi anlaşılmalı. Bir Hz. Vahşi (ra), Hz Hint (ra), Hz. İkrime (ra) gibi nice sahabenin nasıl kazanıldığı iyi bilinmelidir. 

Okunma Sayısı: 1623
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı