Bu muhali (imkânsızı; olmayan bir şeyi demek, biraz da Osmanlıca öğrenin arkadaşlar!
Mahsus yazıyorum bir kelime bir kelimedir :) ) istemektir, çünkü;
1- Daha doğmadan annesi en kilolu çocuk doğurma yarışının gizli gönüllüsüdür.
2- Doğduğu zaman da yaşıt bebeklerden 20 gr eksik ise bu anne için “Nayır n’olamaz” usûlü bir prestij kaybı demektir.. Ana sütüne ek mamaya devam...
3- Çocuk iki ağladı mı kesin ananın sütü yetmiyordur, açtır aç...
4- Bir anne için iyi çocuk bakma testinden geçer not almanın ölçüsü, bebesinin yumuk yumuk sıkılan yanakları kol ve bacak uzuvlarıdır, iki dakika kucakta tutsan kollarda derman kalmayacak derecede olmalıdır...
Yok eğer tersiyse; çocuğun iştahının o kadar olduğu teoremi; annenin çaresiz savunma mekanizmasıdır. Zayıf çocuk akıllı çocuk önermesi ise garibimin züğürt tesellisidir... Etrafı nezdinde hüküm verilmiş kalem kırılmıştır: Çocuk gelişmemiş, bir çocuk bakmayı beceremiyor, beceriksiz!!!
5- “Çocuğum yemiyor” cümlesi bir annenin başına gelecek en büyük felâket analizidir ve derhal tabak elde çocuk gardolap [bu kelimenin orijinalini bilmez veya yazamaz değilim, lâkin onca söyleniş şekillerinden en yaygını bu :)] içinde boğaz harbi başlamalıdır... Ve Türk annesinin en tavizsiz ve değişitirilemez ortak ve millî hitabesi; “O TABAK BİTECEK” emr-i müstebidânesidir...
6- Bizde yeni anneler; sabah kahvaltı, beslenme çantası mönüsü,cep harçlığı vs., vs., savaş mühimmatı kabilinden tam teçhizatla donatır da okula yollar çocukları. Seferberlik ilânı çıkmış da kıtlık ve açlık sinyalleri çalarmış gibi bir olağanüstü hal vak’asına maruz kalmış edasıyla... Bizim zamanımızın anneleri ise koca dilim ekmeğe yağ ve reçel sürerek sürerdi tekrar oyun oynatmaya...
7- Evden ayrılsa bir haftalık yemeği dolaba süren yine biz anneler...
8- Gel zaman git zaman öyle bir geçer ki zaman birden büyüdü kız, oldu genç kız; şimdi zayıflık muteber. Bu yaşına kadar “ye” diyen anne tutturur; “kızım yeme, boğazını tut, düğününde güzel olmazsın” diye başlar ağız değiştirmeye...
9- Birkaç saat oruç için bir aylık sofralar düzen biz, kahvaltıdan kalkıp; ev oturması, sohbet, buluşma gibi ortamlarda balık hafızasıyla yeni yediğimizi unutup tekrar sofralara gömülen biz... Dönünce akşam yemeğine yumulan da yine biz...
10- Hem yemekler ve tatlıların ismi bile zayıflık üzerinden gitmiyor, bilinçaltına tombul kadın mesajları gönderiliyor. Bknz; meşhur bir köfte ve yine pek meşhur olan hanımla başlayan tatlı isimleri:) Artık o kadarını da buraya yazmayalım, siz anladınız onları....
11- En meşhur filmimiz; “Selvi Boylum Al Yazmalım”daki sanatçı; zayıflığa onca mesafesine rağmen hepimiz için değişmez güzellik kriterimiz...
12- Bu şartlar altında hanımlardan zayıf olmayı beklemek;
1- Bütün bu kültürel değerlere ihanettir, genetik kodlarımıza terstir ve statükoya böyle aykırı ve anarşist tutumlardan biz azâdeyiz...
2- Hem şişmanlığa karşı koymak mevcut olan rejime karşı koymak demek ve zayıflık rejimini başlatmak darbecilik suçudur, isyana teşviktir ihtilâldir meyletmeyiz:)
3- Ve ayriyeten şişman kadın çoktur, şu Türk güzeli diye 1932’de yarışmaya gönderdiğimiz ve açılan Türk kadınını dünyaya seyirci kılmakla ağlanacak halimize pek övündüğümüz (!) KERİMAN HALİS bile şişmandır, bu ne perhiz:)
Çok olan şişmanları az olan zayıfa ezdirmek ise azın çoğa istibdadıdır ki demokratik bir eylem olarak kabul edemeyiz...
Hasılı; uyanınca gözünü; “Kahvaltıda ne var?” diye açan çocuklar, bütün günü “Akşama ne pişirsem?” diye düşünen hanımlar memleketiyiz...
Akşam eve dönen beylerin poşetindeki ekmek sayısına baksanız bile aşikârken bu durum; siz o kilo düşmanlarına aldanıp nafile hanımların zayıf olmasını beklemeyiniz :)))