İnsana en çok acizlik yakışıyor. En iğreti duran da emin olma hali.
Hayat bir imtihan. En yakınımızdaki nefsimiz de en sinsi düşmanımız. Hiç emin olamamak lâzım o sebeple. Hz. Yusuf nefis daima kötülüğü emreder demiyor mu? Ben bu haramdan çekindim, ben asla yapmadım, yapmazdım da demiyor. Nefis kötülüğü emreder Rabbimin korudukları müstesna diyor. Bir Peygamber masum oluşuna rağmen ne kadar iddiasız, ne kadar edepli...
Peki ya biz aciz, günahkâr, asi insanlar ne diyoruz? ‘Asla yapmam, asla gitmem, asla, asla...’ Ne kadar da eminiz! Allah bi çekse inayetini...
Sonra kendisinin iyi halleri kendi mülküymüş, kendi çalışarak hakketmiş gibi o halde olmayanları kınıyor, bazen bakışlarıyla, bazen iğneli sözleriyle...
Karşı taraf ehli insafsa hatayı kendinde görüp bu eleştirileri haklı bulup, vardır ben de bir kusur diyor. Değilse fitne tohumları ekiliyor. Mübarezeler başlıyor.
Bu hallerde iyiye teşvik kaybolup hazımsızlıklar başlıyor.
Efendimiz (asm) beni Yunus İbni Metta’ya tercih etmeyin derken ne güzel bir üslûp gösteriyor. Kâinatın fahrinin fahirsizliği... Ne kadar çekici, etkileyici?
Halk arasında kullanılan bir tabir var. “Kendinden razı”. Ne kadar güzel ve yerinde bir tabir. Hamuru acz, ve fakr ile yoğrulmuş insanın düştüğü tenakuzu anlatıyor. Şimdi ahir zamanın da katkısıyla her yer kendinden razı insanlarla dolmuş. İşleri doğru, tercihleri doğru, yolları doğru, dostları doğru. Bütün doğrular bu doğruluk abidesini es geçememiş. O da ne yapsın bütün bu doğrulukların kaynağı olan kendisinden razı.
Tam bu halde bir aksülamel gerçekleşiyor. Kendinden razı olandan Allah ve sonra insanlar razı olmuyor. Acz elbisesine göre ölçüleri olan insan da kibir emanet duruyor, yakışmıyor. Ve Kur’’ân en parlak ölçüyü veriyor. İyilikler Allah’tan övünme şükret, kötülükler nefsinden tezkiye etme, kabul et, tövbe et ve dön...