"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kusurumu seviyorum

Zübeyir ERGENEKON
13 Mayıs 2014, Salı
İnsan, kusurludur. Kusurlar insana, insanı her yönüyle mükemmel yapan Kemal sahibi tarafından bilinçli olarak verilmiştir. Kusurunu anlayan sonsuz rahmeti ve merhameti görür. Acizlik ise doğru anlaşıldığında ve kullanıldığında insanı sonsuz bir kuvvete bağlar. Maddî ve manevî ihtiyaçlarımızın sonsuz olmasına rağmen iktidarımızın dar olması neticesiyle görünen fakirliğimiz ise bizi tükenmez mülk sahibi bir Ganî’ye yönlendirir. Esasında “kusurlarımızın” hepsi bu hikmete binaen verilmiştir. İnsan, Kemal Sahibi bir zatın esmasının ayinesidir. Ayine olmanın bir veçhesi de zıtlıklar itibariyle ayine olmaktır. Yani insan kusuruyla Rabbinin Kemaline, acizliğiyle Kudretine ve fakriyle Rahmetine âyinedarlık etmektedir. (Sözler, 323)
İnsanın bu belirgin “kusurlu” haline rağmen bizler toplum hayatında “kusursuz görünmeyi, mükemmel” olmayı tercih ederiz. Sosyal hayatımıza baktığımızda kusurumuzu gizlemek için birçok çaba içerisine girdiğimiz görülecektir. Sözlerimizle, enaniyetimizle, kıyafetlerimizle, makamımızla kusursuz olduğumuzu ifade etmeye çalışırız. “Mükemmel” görünmemizi engelleyen her şeyi bertaraf etme eğilimimiz vardır. Mimsiz medeniyet ve vahyi dinlemeyen kör felsefe de bu davranışlarımızı teşvik etmekte ve bizi “kusursuzmuşuz gibi” davranmaya âdeta zorlamaktadır. İnsanın “kusursuz” olarak kendini görmesi ve öyle göstermeye çalışması insanın hakkı teslim etmemesidir.
Oysa, insan kusurludur. Oysa insan kusuruyla güzeldir. İnsan kusuruyla insandır. İnsanın kusuru, onu Sanatkârı ile rabteden bağlar hükmündedir. İnsandaki acz, fakr gibi kusurlar ile çeşit çeşit Esma-i Hüsna tecelli eder, Sani’in kader defterinde yazdığı çeşit çeşit nakışlar görünür ve yaratılış gayesi tezahür eder.
İnsan kusurludur. İnsandaki en büyük kusur ise “fena damgasıdır.” Yani fânî olmamızdır. Bu kusur ise, insanı bütün kemallerden alıkoyar. Zira ebedî olmayan her şey fenaya, ademe mahkûmdur. Bütün kemaller devam ile mümkündür. Devamı olmayan bir şeyin kemâli de yoktur esasında. Zira geçici bir kemalin kemali kendisinden kaynaklı değildir. En mükemmel şeyler bile fânîlikle çirkinleşir. İnsan gençken güzeldir, ama fena damgası onu öyle bir hâle çevirir ki, ihtiyarlığında aldığı vaziyete herkes hayret eder.
Ukaz Panayırında insandaki fânîlik damgasını dillendirmiştir sena-i Paygamberi’yi (asm) alan bir hakikatperest yıllar önce: “Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter; çocuklar doğar, anaların babaların yerini tutar. Evvel gelip geçenlerde bizler için ibretler çoktur. Ey İyâd kabîlesi! Hani babalarınız ve dedeleriniz? Hani müzeyyen kâşâneler ve taştan hâneler yapan Âd ve Semûd? Hani dünyâ varlığına mağrûr olup da kavmine hitâben ‘Ben sizin en büyük Rabbinizim’ diyen Firavun ve Nemrud?”
İnsan kusurludur. İnsanın en büyük kusuru olan fânîlik ancak Bâkî bir mahbup ile giderilir. Bâkî ve şiddetli bir aşka böyle bir Bâkî lâzımdır. Diğer mahbuplar bu fiyata ucuz düşer. İnsan da gam içinde kalır, âdeta hayatı zehir olur. Elini uzattığı her şeyde firak elemi çeker, elleri kan içinde kalır. İnsan fıtratı “Batıp gidenleri sevmez.” İbrahim (as) gibi batmayan bir mahbubu arar hakikatperestler. İnsandaki kemale perestiş, kusursuz bir Kemal Sahibi’ne olan muhabbetten ileri gelir. İnsan bu muhabbet duygusunun yönünü kendisi gibi fânî mevcudata sarfederek abesiyete medar olur ve gerçek kusuru o zaman işlemiş olur.
İnsanın en büyük kusuru, kusurlu olduğunu kabul etmemesidir. Kusurlu olduğu halde insanı seçkin kılan ona “Kusur Veren”i bulması, görmesidir. Kusur Veren’i buldukça kusurlar azalır. İnsan cennete ehil olacak bir vaziyete girer. Daimi Kemal Sahibi de insandaki en büyük kusur olan ”fânîliği” kaldırır ebedi âlemde. Zira “Daimî bir cemal zail müştaka razı olamaz.” Ebedî olan isimler ebedi tecelliler ister, Ebed isminin tecellisi de insanın “ebedî” olması ile, fânîlik kusurundan sıyrılması ile mümkün olacaktır.
Kusurunu örtme gayreti ahirzamanda âdeta moda haline gelmiştir. “Fakr ile fahretmek,” yani Allah’ın karşısında kusurlu ve aciz olduğumuzu derketme hakikati en yüksek seviyeden dile getirilecek bir hakikattir. Bizler kusurumuzu örtmekle değil, kusurumuzu bilip görerek Kusursuz Olan’ı görmekle ve göstermekle mükellefiz.
Kusurluyum, mutluyum. Kusuru bana verenin Kendisini bana göstermek istediğini biliyorum. Bu yüzden kusurumu seviyorum. Ya da Risale diliyle “Fakirliğimle fahrediyorum!”
Okunma Sayısı: 2038
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı