Arap çöllerinde seyahat eden bir derviş, bir bedevîye rast gelir.
Bedevî perişan halde ondan su ister. Onun haline acıyan derviş yardım etmek için devesinden iner. O anda deveye atlayan bedevî hızla kaçmaya başlar. Derviş ise arkasından var gücüyle koşmakta ve bağırmaktadır: “Evlâdım! Deve de senin olsun, üstündeki yiyecek de! Ne olur bu yaptığını kimseye söyleme!” Bedevî, dervişin bu sesini duymuştur.
Hayretle döner ve sorar: “Issız çölde susuz ve devesiz kaldığını dert etmiyorsun da, dolandırıldığını mı dert ediyorsun?” Dervişin cevabı ibretliktir: “Derdim onlar değil. Bu haber bu diyarlarda bir duyulursa bundan sonda kimse, çölde susuz kalmış birine su vermek istemez!”
SOSYAL PAYLAŞIM SİTEMİZİN FİLTRESİ
Ahlâkın bozulduğuna dair her paylaşım, karamsarlık aşılar. Kötü haberleri yaymak aslında yüksek ahlâkı öldürmektir. “Herkes benim gibi berbattır” düşüncesini uyandırıp nemelâzımcılığa ve bencilliğin yaygınlaşmasına hizmet etmektir. 1 Evet “Kim ki, insanlar helâk oldu derse, insanlar helâk olmuştur. (Böyle demekle) Onları kendisi helâk etmiştir.” 2 Çünkü emeli değil, ye’si aşılamıştır.
Öte yandan, “batıl şeyleri tasvir, safî zihinleri idlâldir.” 3 O bakımdan bir kötüyü ifşa etmek büyük bir cinayet olabilir. Şeriatın, zinanın ispatında dört şahit istemesi, yoksa mevcut şahitlere, müfteri diye seksen sopa vurup reddetmesi 4 boşuna değildir. Dolayısıyla bilinmesinde hiçbir fayda olmayan kötü örnekleri veya haberleri paylaşırken neyi neşrediyorum, diye test etmek ve filtrelemek gerekir. Bize üflenen bu tür havadislere karşı Peygamberimizin (asm) öğrettiği şekilde “Faydasız bilgiden Sana sığınırım Allahım!” diye kulakları tıkamak en iyisidir.
KÖTÜLÜKLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLMELİ Mİ?
Evet. “Edebin bir nev’i tesettürdür. Yani mûcib-i istikrah hâlâtı setretmektir.” 5
Ahmed Ramazan anlatıyor: Irak, Suriye ve Mısır’ı dolaşmış ve Üstad Hazretleri’nin ziyaretine gitmiştim. Gezdiğim yerlerdeki Müslümanların gayr-i İslâmî hallerini üzülerek görmüştüm. Bunları Üstad’a anlatmak istedim. Daha ilk cümlede Üstad eliyle “sus” işareti yaparak: “Kardaşım! Bana onların iyi taraflarını anlat; fena vaziyetlerini anlatma!” diye beni ikaz etti. 6
BÜLBÜL GÜLE, KARGA LEŞE KONAR
Bedbaht olan, temizlemek elinden gelmediği pisliklere bakarak midesini bulandırır. Bu aslında ondaki bozuk karakterin bir yansımasıdır. Bu yüzden o “yalnız o taaffünatı taharri ve o murdar şeylere idame-i nazar eder.” İlgi veya reyting budalası olan bu tip insanların zararı başkalarına da bulaşır. Çünkü bunlar “en fena ciheti nazara alıp mütemadiyen milleti ye’se sevk ederek ruh-u cemaati öldürürler.” 7 Böyle, Nur yerine radyasyon neşretmek müsbet hareket değildir.
Üstadımız son zamanlarda daima: “Bana merak edici şeyler söylemeyin. Benim vücudum çok hassas olmuş, çok fazla üzülüyorum. Daima bana ferahlandırıcı, müjdeli havadisleri söyleyin” derdi. 8
Bize lâzım olan, her şeyin iyi tarafına ve güzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmaktır. Çirkin bir şeye bakmak için ise bir gerekçe olmalıdır. O çirkinlikle, zulümle, günahla, yanlışlıkla ilgili bir vazife bize terettüp etmeyecekse veya onu temizlemek elimizden gelmeyecekse yahut zaten geçip gidici bir hal ise ona bakmak veya baktırmak, onu bilmek veya bildirmek lüzumsuzdur, manasızdır, sıkıntılıdır ve zararlıdır. Öyle çirkinlikler bu imtihan dünyasının vazgeçilmezi olduğundan hiç bitmez. Nekaisten müberra olmak ancak Cennet bahçelerinin özelliğidir. 9 “Âkıl (veya güzel huylu) odur ki, ferahlı ve güzel şeylerle meşgul olup, çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez. Şekva ve merak yerine şükreder, sevinir.” 10 İşte bu da, müsbet hareketin bir gereğidir.
BİR FİLTRE UYGULAMASI
Merhum Zübeyir Gündüzalp (ra) anlatıyor: Islâhiye’deki PTT müdürümüz dindardı. Bana tüyler ürpertici şekilde Dersim’i anlatmıştı. Ben de bir gün Üstad ile kırlara giderken faytonu kullanıyordum. Duyduklarımı tafsilatıyla anlattım. Dinledi, bir şey demedi. Sonra vardık. Tepeye çıktı. Bir iki saat sonra yanıma geldi. Ama öyle kızgın bir hâli vardı ki, kara bulut gibiydi. “Doğru söyle! Seni buraya kim gönderdi? Seni casus olarak mı bana gönderdiler? Benim mukavemetimi kırmak için din düşmanları mı gönderdi seni?” Neye uğradığımı şaşırmıştım. O devam ediyordu: “Peki, bunları bana niye anlattın?” Uzun süre bu minval üzere konuştu. Çırpınmaya başlamıştım. Sonra bir kenara oturdu. Nihayet bir hâl oldu, duruldu: “İhtar var! Hataen yapmışsın, anlaşıldı. Affedildin, haydi” dedi. Cendereden kurtulmuştum. Üzerimden dağlar kalkmış oldu. “Elhamdülillah” dedim. 11
O, bu kadarla kurtulabilmişti. Mustafa Çavuş (ra) ise, iyi niyetle olsa bile, bazı şeâir-i İslâmiyenin muvakkaten terk edilmesine dair bir sözü sadece ihtiyat için nakletmişti. Bu davranışı bile şefkat tokadı yemesi için kâfi bir sebepti. 12
Evet “Kişiye her duyduğunu nakletmesi günah olarak yeter” 13 “Ya hayır söyle, ya sus” demek 14, işe yarayacaksa, hayırlı neticeler verecekse konuş demektir.
Kısacası “Sû-i zanla yeistir saadet muharibi, hem de hayatın katili, sıkıntının menbaı, o da sefahetin madeni.” 15 Bu gün, bir günlüğüne de olsa temizlemesi elimizden gelmeyen hiçbir çirkinliğe gözümüzü, en azından dilimizi bulaştırmayalım. Ne dersiniz?
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şâmiye, 2. Kelime.
2- Müslim, Birr, 139; E. Davud, Edeb, 77.
3- Sünûhat, İşarat.
4- Nûr 24/4.
5- 11. Lem’a, 7. Nükte.
6- N. ŞAHİNER, Son Şahitler, Ahmed RAMAZAN’dan, III/195.
7- Tuluat.
8- N. ŞAHİNER, Son Şahitler, Bayram YÜKSEL’den, III/99.
9- Tuluat.
10- 14. Şuâ.
11- İbrahim KAYGUSUZ, Zübeyir Gündüzalp, 217-218.
12- 10. Lem’a, 14. sü.
13- Buharî, Edeb, 58; Müslim, Birr, 9.
14- Tirmizî, Kıyamet, 51.
15 -Sözler, Lemaat.