Müslümanların ekonomik krizinin derinliklerindeki sebebi, aslında tevekkül ve kanaat krizidir. Tevekkül nedir, çalışmak nedir, kanaat nedir; aralarındaki irtibat nedir?
Tevekkül, sonsuz isim ve sıfatlar Sahibi Kadir-i mutlak’a güvenmektir. İslâm âleminin maddi yönden geri kalmasının sebeplerinden birisi, tevekkülün yanlış anlaması ve tembellik döşeğine düşülmesidir. Tevekkül nedir; mü’min nasıl tevekkül etmeli; tevekkülün iman, kader ve dolayısıyla ekonomiyle ne gibi bağlantıları vardır?
Tevekkül ve tembellik arasındaki ince bir perde var, biribiriyle karıştırmamalı. Sebeplere müracaat edip neticeyi Müsebbibül Esbab olan Sani’i Hakim’den beklemeye tevekkül denir. Bunun aksi tembelliktir.
Bediüzzaman’ın orijinal ifadesiyle, “Tertib-i mukaddematta tevfiz tembelliktir; terettüb-ü neticede tevekküldür”1 şeklinde vecizeleşmiştir. Yani, çalışma yapmadan, İlahi kanunlara, sünnetullaha, sebeplere müracaat etmeden işi Allah’a havale etmek tevekkül değil, haza tembelliktir. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın tabiata, fıtrata koyduğu kanunlara sebeplere müracaat ettikten; gerekli şartları yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemek tevekküldür. Kâinattaki düzen, kanunlar ve hikmet, sebeplere uymayı gerektirir.
Şu halde tevekkül, Allah’a imân derecesine göre kuvvet kazanır. Kadere imân, tevekkül neticesidir. Kur’ân’da pek çok kere, “Sen, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan ve kendisine ölüm asla ârız olmayan Allah’a tevekkül et ve Onu hamd ile tesbih et.”2 mealinde pek çok kere tekrar edilir. Burada hassasiyet gösterilmesi gereken husus şudur:
Sebepleri reddetmek gerekmediği gibi, sonuçları onlara bağlamak da doğru değildir. Onların tesir sahibi değil, sadece bir perdedir. Öyle ise, tesir sahibinin Allah olduğunu, ama, onlara da müracaat etmenin farz olduğunu bilmek gerekir.
Dolayısıyla tevekkül, direkt olarak Allah’a, kadere imanla bağlantılı. İman ne kadar güçlü ise, tevekkül de o derece isabetli bilenecek ve onun sonucu da çalışma ve pratik hayatına doğru olarak yansıyacaktır. Bunun sonucu çalışmak, sonuç almaktır.
Dipnotlar:
1-Mektubat, s. 461; 2-Furkan Suresi, 58,