İntihar edenin hükmü nedir? Tıp otoriteleri ve psikologlar, “İntihar, yüzde 90 depresyon, derin bunalım ve diğer ruhî, psikosomatik hastalıklar ve ümitsizlik“ teşhisini koyar.
Aklı başında olanın intiharı kendine yönelik bir cinayet olduğu açık! Ancak, intihara sürükleyen hastalıklar, travma sürecine etki ve korkunçluğu tesbit edilemiyor. Bu hastalıklar müntehirin aklını başından alıp işlevsizleştiriyor mu? Alıyorsa, intiharı cinayet olur mu?
İslâmın ana gayelerinden birisi nefsin korunmasıdır. Kişi haksız yere başkası ve kendi canına kıyması da kesinlikle yasaklanmış. (İsrâ Sûresi, 33; Mâide Sûresi, 32.) Hadislerde de her türlü intiharın sürekli cehennem azap olduğu vurgulanır. (Buhârî, “Cenâ iz”, 84) Allah’ın emaneti olan kendi canı üzerinde tasarruf hakkı yoktur.
Bediüzzaman, şöyle der: Ey insan ve ey nefsim, muhakkak bil ki: Cenab-ı Hakk’ın sana in’âm ettiği vücudun, cismin, âzaların, malın ve hayvânâtın ibâhadır (izin verilmedir), temlik değildir (mülk olarak verilmemiş). Yani, istifaden için kendi mülkünü senin eline vermiş, istifade et diye ibâha etmiş. Senin gibi, idare etmekten hakikaten âciz ve tedbirden cidden câhil bir şahsa temlik etmemiş…
Acaba en kolay, en zahir ve daire-i ihtiyar (Etki alanı, dilediğini yapabilme dairesi) ve şuurda dahil olan bir midenin idaresini yapamadığın halde, nasıl göz ve kulak gibi daire-i ihtiyar ve şuurun haricinde idare isteyen şeylere mâlik olabilirsin?
Madem sana verilen hayat ve hayatın levâzımatı temlik değil, ibâhadır. Elbette ibâhanın düsturuyla hareket etmek lâzımdır. Yani, nasıl bir zat, ziyafete misafirleri dâvet eder. Onlara, meclis ziyafetindeki eşyadan ve ziyafetten istifadeyi ibâha ediyor, temlik etmiyor. İbâha ve ziyafetin kaidesi ise, mihmandarın rızası dahilinde tasarruf etmektir. Öyleyse israf edemez, başkasına ikram edemez, sofradan kaldırıp başkasına sadâka veremez, dökemez, zâyi edemez. Eğer temlik olsaydı, yapabilirdi ve kendi arzusuyla hareket edebilirdi.
Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hak sana ibâha suretinde verdiği hayatı intiharla hâtime çekemezsin, gözünü çıkaramazsın ve mânen gözü kör etmek demek olan gözü verenin rızası haricinde harama sarf edemezsin. Ve hâkezâ, kulağı ve dili ve bunlar gibi cihazâtı harama sarf etmekle mânen öldüremezsin. Ve eti yenilmeyen hayvanını lüzumsuz tâzip edip katledemezsin. Ve hâkezâ, bütün sana verilen nimetler, bu misafirhane-i dünyanın sahibi olan Mihmandar-ı Kerîm-i Zülcelâlin kavânîn-i şeriatı (İslâm dininin her alanda koyduğu prensipleri) dairesinde tasarruf etmek gerektir. (Barla Lâhikası, s. 194, yeni tanzim, s. 522.)