Başta ağır bunalımdaki ekonominin durumu ve kovid 19 salgını olmak üzere ülkenin onca yakıcı gündeminde siyasi iktidarın “avukatlar yasası” üzerinden Meclis’e dayattığı “çoklu baro” teklifi, Türkiye’nin hukuk barometresini ortaya koyuyor.
Bilindiği gibi Anayasanın 34. maddesindeki “Herkes, önceden izin almadan, silâhsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” hükmü çiğnenerek hiçbir geçerli yasal gerekçe olmadan baro başkanlarının yürüyüşleri durduruldu.
Akabinde iktidar partisi sözcülerinin “Henüz hazır değil, baro başkanları içeriğini bilmedikleri bir kanun teklifi için neden yürür ki?” diye avukatları suçladıklarının ertesi gününde iktidar grubu yöneticilerinin Meclis’te “taslağı” muhalefet partilerine götürmeleri çelişkisi sergilendi.
Cumhurbaşkanı’nın “barolar ve meslek örgütlerinin seçim yöntemiyle ilgili âcil düzenleme” ve Bahçeli’nin “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi’nin devamı için âcilen çıkarılmalı” çıkışlarına karşılık, “Ortada henüz bizim vakıf olduğumuz bir taslak bile yok, böyle bir taslak henüz belli değil” diyen Adalet Bakanı’nın ikrarı, gerçekten taslağın “dışarıdan” - Saray’dan hazırlandığını ortaya koydu.
“ÇOKLU BARO PLÂNI”YLA…
Anayasada diğer mesleki kuruluşlar gibi baroları “kamu niteliğindeki meslek kuruluşları” olarak nitelendirilir. 135. maddesinde, “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleri” olarak belirlenir.
Ne var ki siyasi iktidar bu kez “baroları ele geçirmek” için “avukatlık kanunu”nu tağyirle dünyanın hiçbir demokratik hukuk ülkesinde görülmeyen “çoklu baro” garabetini getirmenin peşinde.
Buna göre, büyük şehirler başta olmak üzere beş bin avukatın olduğu illerde iki bin avukat bir araya gelerek yeni barolar kurabilecek.
Bunun için, baroların delege yapısı da değiştirilecek. Her baro Barolar Birliği’ne iki delege yerine üçer delege, her üç yüz avukat için artı bir delege yerine, her beş bin avukat için bir delege gönderecek.
Bu maksatla “teklif”te bunun temini yerine, siyasi hesaplarla baroların da bölünüp parçalanması hedefleniyor.
Kendisi de bir hukukçu olan Meclis eski Başkanı Arınç’ın tesbitiyle, “fevkalâde yanlış olan çoklu baroyla adâlet siyasetin emrine sokuluyor.” Avukatlık Kanununa da aykırı olarak bağımsız yargıda “savunma hakkı”na ket vuruluyor.
YİNE SİYASİ SÂİKLER UĞRUNA
Özetle, 2010 referandumunda bütün ikazlara rağmen, yargının yürütmenin güdümüne sokulmasıyla siyasallaştırılarak “siyasetin sopası” haline getirilmesi tertibinin tahribatı ortada iken, adâletin üç sacayağından biri olan “savunma” da parçalanıp zayıflatılmak isteniyor.
Toplumun baskılanıp siyasi tahrik ve polemiklerle kutuplaştırıldığı vartada, hukukun da ideolojik - siyasi kamplaştırılmasına tevessül ediliyor.
Yine sırf siyasi sâikler uğruna…