Bir ayı aşkındır hırsızlıklar, yolsuzluklar, rüşvet, zimmet, çökme, tefecilik, tehdit ve şantaja dair ifşaatlar arenasında politik polemikli yanıltmalarla Türkiye’nin gerçek gündemi gürültüye getirilirken siyasi iktidarın iflas eden “tarım politikası”nın akıbeti de karambole getiriliyor.
Vakıa şu ki AKP iktidarında tamamen ithalata dayalı tarımın mâliyetleri kat kat artmış. Zam sağanağında tamamı dövize bağlı olan elektrik, mazot, gübre, ilâç, tohum, zirai araç gibi girdi fiyatları katlanmış. Dünyanın en yüksek gıda enflasyonunda son bir yıl içinde yirmi defadan fazla zam gören mazot ve gübre yüzde 90, on kez zamlanan yem yüzde 600, gıda fiyatları en az yüzde 60 artmış.
İktidardakilerce her fırsatta “yerli ve milli tarım”dan dem vurulurken, bir zamanlar tahıl ve gıdada dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan “tarım ülkesi” Türkiye, buğdaydan mısıra, arpadan mercimeğe, pirinçten kuru fasulyeye, nohuttan üzüme, patatesten kuru soğana, pamuktan ayçiçeğine, kırmızı etten canlı hayvana, sütten samana bütün tahıl ve hayvancılık ürünlerini daha yüksek fiyatla ithal etmiş. Yabancı çiftçinin ihyasına ve zenginleşmesine çalışılmış, yerli çiftçi perişan edilmiş. Şeker fabrikaları dahi yok pahasına satılıp stratejik bir ürün de gayrı millî hâle getirilmiş.
İnadına dayattığı ithale dayalı muallel “tarım politikaları” ile Brezilya, Şili, Arjantin, Fransa, Sri Lanka, Meksika, Hindistan,Güney Amerika ve Afrika’dan, Avrupa’dan tarım ürünleri ithaline devam ediliyor. Gıdaların üzerinde artık “Şili”, “Gana” ya da “Kanada” damgası yazılıyor.
“TARIM VE ÇİFTÇİ FAKİRİ ÜLKE”!
Düşülen vartada iki milyon çiftçinin borçlu olduğu belirtiliyor. Zira çiftçinin kullandığı elektrik, “iktidara ilişik” enerji şirketlerine rant aracı haline getirilmiş. Çiftçiyi desteklemek için kurulan bir kamu bankasından “yandaşlaştırılan” bir medya grubuna –bir milyon çiftçiye verilen bir yıllık destek kadar- 750 milyon dolar kredi verilip tek kuruşu ödenmez ve tahsili için hiçbir işlem yapılmazken, yirmi bin lira borcunu ödeyemeyen çiftçinin traktörüne, tarım araçlarına haciz konuluyor.
Keza ayyuka çıkan ve soruşturulmayan yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma vahametleri ortasında her yıl 9.5, 10 milyon ton buğday ithal ediliyor. Türkiye un ihtiyacını karşılayamayacak duruma düşürülmüş.
Çiftçinin ürettiği para etmiyor. İşçi maliyetleri dört kat, girdi mâliyetleri yüzde 100 artmış. İstihdamda tarımın payı yüzde 34’ten yüzde 15’e gerilemiş. Son bir yılda 54 bin çiftçi üretimden el çekmiş. Bu yüzden tarım piyasalarının iktidara güveni kalmamış.
Ve en vahimi, kısır “tarım politikaları”nın sonucu olarak, son 18 yılda işlenebilir tarım arazileri 27 milyon hektardan 23 milyona, mera alanları 16.5 milyon hektardan 11 milyona düşmüş. Son beş yılda 9.4 milyon hektar ekim alanı 6.8 milyona inmiş. Ekim alanları yüzde 13 azalmış.
Neticede, tahıl ekimi günden güne azalıyor. Köylülerin bütün itirazlarına rağmen mera alanlarına termik santralleri kuruluyor. “Uçuk projeler”le milyonlarca hektar tarım arazisi berhava ediliyor. TÜİK rakamlarıyla son yirmi yılda Türkiye’de çiftçi sayısı yüzde 120, köy nüfusu 12 milyondan 6 milyona azalmış. Nüfusuna oranla Türkiye dünyada en az çiftçisi olan “tarım ve çiftçi fakiri” ülkeler kategorisine düşürülmüş.
İKTİDARIN “ÇÖZÜM STRATEJİSİ” YOK!
Kısacası, tarımı ve çiftçiyi yok eden “tarım politikaları”yla stratejik öneme sahip tarım sektörü âdeta tasfiye ediliyor; ve ne yazık ki siyasi iktidarın hâlâ hiçbir çözüm stratejisi yok, tarımı çökerten yanlışlar tam gaz sürüyor.
Ve İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in “Geçen yıl ithal ettiğiniz 500 bin ton kırmızı mercimeği nasıl bulacaksınız? Bugün çiftçinin buğdayına 2250 lira, arpasına 1750 lira verip, üç ay sonra Rus, Ukrayna ve Fransız çiftçisinden ton başına 3000 liralardan buğday mı alacaksınız? Bir torba yemin fiyatının 200 liraya çıkması muhtemelken, et ve süt üreticimiz için ne yapmayı düşünüyorsunuz? Ve eğer yıl sonunda bir somun ekmek 4 lira olursa, milletimizin yüzüne nasıl bakacaksınız?” soruları aslında tarımın iflasını haber veriyor.
Bundandır ki siyasi iktidarın muhalefetin önerdiği, kuraklığa maruz kalmış illerimizi tabii afet bölgesi ilan etmesi, kuraklıkla daha da mağdur olan çiftçiyi, iş akdi feshedilmiş işçi gibi kabul edip bir yıl süreyle asgari ücretten maaş vermesi, elektrikle hububat sulaması yapan çiftçinin elektrik kullanım bedellerinde yüzde 50 indirim yapması, arz ve talep planlaması ve dengesini sağlaması, ürününü satmak durumunda olan bütün üreticilerin ürünlerini alıp sezon sonunda fark fiyatı uygulaması, stokların önüne geçmek adına TMO’nun alıcı-satıcı pozisyonu almasını sağlaması gerekiyor.