Nisan yağmuru yağıyor...
Etrafta baharın kokusuna karışan bir rahmet var; yağmur... Öyle yağıyor ki bardaktan boşanırcasına. Çatılardan, oluklardan, kaldırımlardan, yollardan hep yağmur sesi geliyor. Yollar, ufak ufak birikintileriyle hafif bir sele karışmış akıp gidiyor. Ardından gelen damlalarla gelenler, gidenler birbirine karışıyor. Rahmet her yanı kaplıyor. Böyle bir yağmurda ıslanmak...
Böyle bir yağmurda ıslanmamak mümkün mü?
Böyle bir yağmurda arınmamak mümkün mü?
Böyle umumî yağmurlar her yeri yıkar, tertemiz eyler...
Ufak tefek şerleri olsa da faydasının yanında hiç kalır, sanırım.
Ramazan da sanki böyle bir rahmet iklimi...
Bir yağmur gibi. Her yandan akıyor. Şeytanların zincire vurulduğu bu ayda, bire yüz, bire bin, bire onbinlerce sevaplar veriliyor, insanlar affediliyor, her yerde Kur’ân’lar okunuyor, salâvatlar getiriliyor: Allah’ın rahmeti adeta her yeri sarıyor...
Sağanak sağanak rahmet yağıyor. Göklerden Ramazan yağmurları dökülüyor. Ramazan yağmurları her yeri yıkıyor. Başta zeminimiz olan kalbimizi, sonrasında çatımız olan aklımızı, penceremiz olan gözümüzü kulağımızı, kirlenmiş olan nefsimizi ve daha sair cihazat ve duygularımızı adeta yıkıyor, arındırıyor.
Ne mutlu bu iklimde cesurca yıkanabilenlere. Çokça duâ edip yıkanabilenlere. Aczini, fakrını fark edip Rabb-i Rahimine iltica edebilenlere...
Evet, Ramazan yağmurunda yıkanmanın bedeli; oruç tutmak, iftar açmak, sahur yemek, ibadet etmek ve Kur’ân okumaktır. Ama bu rahmet havuzunda yıkanmaya değer. Sırılsıklam olmaya değer. Bu zahmette rahmet var. Bu sabırda kurtuluş var. Bu acı da şifa var.
Bu açlıkta ebedî bir tokluk var...
Ramazan yağmurunda doya doya ıslanmak duâsıyla.