Bunun yerine heyecanla, hamasetle, sonunu düşünmeden adım atanlar ise zarar etmiş ve eşine dostuna da zarar vermiştir.

Türkiye’nin gündemi ‘hava durumu’ gibi hızla değişebiliyor. Bir gün Avrupa Birliği’ne üye olmayı konuşurken, bir başka gün AB ülkeleriyle köprülerin atılma noktasına geldiği oluyor. Bir gün ‘İslâm dünyası’na ve komşularımıza ‘örnek ülke’ olarak gösterilirken bir başka gün ‘komşu’larımızla ipler kopma noktasına gelebiliyor.

Bu iniş ve çıkışlar ekseriyetle hamasetle hareket etmenin bir neticesi. Bin adım sonrasını düşünmeden atılan adımlar milletin de hoşuna gidebilir, ama uzun dönemde kaybeden yine biz oluruz. “Bakın millet de bu politikalara destek oluyor. O halde hamaset yolunda devam edelim” diyen idareci ve siyasetçiler uzun dönemde millete zarar vereceklerini mutlaka görmeli. Kısa dönem destekleri için uzun dönem zarar verecek işler yapmak akıllı siyasetçilerin işi olmamalı.

Hatırlamak gerekirse, geçen gün İstanbul’da bir programda konuşan yazar Alev Alatlı da boş övünmenin kimseye bir faydası olmadığına dikkat çekmiş ve şöyle demişti: “Sürekli hava atıyoruz. Atmayalım bu havayı.” (AA, 30 Eylül 2019)

Hukukçu yazar Taha Akyol da son tartışmaları değerlendirdiği yazısında benzer bir tesbit yapmış: “Türkiye Fırat’ın doğusunda şu veya bu ölçüde askerî varlık oluşturmak zorundadır. Bunu hamasetten uzak, tamamen soğukkanlı, akılcı diplomasî ile yürütmek zorundayız.” (Karar g., 9 Ekim 2019)

Kimilerinin basit gördüğü ‘hava atmak’ hamasetle hareket etmek anlamına gelmez mi? 

Bazı siyasetçi ve idarecilerin aksine Suriye meselesinde hamasetle değil, akılla, iz’anla, uzun dönem düşünerek adım atılmasını tavsiye edenler de var. Bu tavsiyelerden biri şöyle: “Hamaset dolu yazılar, beyanatlar okuyoruz. Sosyal medya birbirini vatan haini ilân eden insanlarla dolu. Milliyetçilik ve militarizm yeniden kanatlanmak üzere. En ihtiyacımız olmayan şey de bu. Bir savaşın eşiğindeyiz ve aklı selim ile davranan insanlara ihtiyacımız var. Bu aklı selim, mevcut tartışmanın ancak duygusallıktan ve hamasetten arınmış teknik bir eksende ilerlemesiyle mümkün olabilir. (...) Hamaset bu sorunların hiçbir tanesine cevap vermiyor, şimdiye kadar vermediği gibi. Bunun için, seneler içinde kar topu gibi yuvarlana yuvarlana büyüyen krize bir son vermek için, askerî bir operasyondan çok aklı selim içinde bütün siyasî ve toplumsal aktörlerin katılımıyla açık ve teknik bir kamusal tartışmaya geri dönmek, karar verme süreçlerini şeffaflaştırmak zorundayız. Bu yapılmadıkça, bırakın potansiyel kayıpları, kazanılan zaferlerin bile bir maliyeti olduğunu, bu maliyeti de eninde sonunda bu ülkenin vatandaşlarının ödeyeceğini idrak etmeden maceradan maceraya atılmaya devam eden bir hariciye pratiğiyle yaşamaya devam edeceğiz.” (Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, daktilo1984.com, 8 Ekim 2019)

Hamasetten, sürekli hava atmaktan uzak durmak Türkiye’ye bir şey kaybettirmez. Aksine hem millete hem de devlete itibar ve güven kazandırır. Unutmayalım ki tarih, hamasetle kaybeden ve kaybettirenlerle doludur. İnşallah hamaset tuzağına düşmeyiz.