"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Reyhanlı’nın reyhanı... Nurettin Tokdemir Ağabeyin aziz hatırasına...

Feyzullah ERGÜN
13 Ağustos 2019, Salı
Baş döndürücü bir hızla geçen zaman aralığında, Nurettin Tokdemir Ağabeyin şu dünya limanından, ebediyet âlemlerine yolculuğunun üzerinden, ayrılığına alışamadığımız ve hasretle andığımız bir yıl geçti.

Günlük hayatımızda ve düşünce dünyamızda, bıraktığı boşluğu dolduramadığımız, Risale-i Nur’un fa’al, cevval ve örnek hizmetkârının, değerli hizmetlerini ve hayatının her anında, Nurlar’a olan sadâkati içinde cihad-ı manevîsini kavrayıp, anlatabilecek kabiliyette değiliz. Bu, gücümüzü aşan, kaldıramayacağımız çok ağır bir yük olur. Bu gerçekler ışığında, hizmete ve şevke medar olacak bazı hatıra karelerini, hizmetin hafıza arşivine yerleştirmeye çalışmamız, muhabbet ve sadâkatin gereği, bunların yazılmaması ise, büyük bir ihmalkârlık örneği olacaktı.

Tanışmamızdan ayrılık gününe kadar geçen beş yılın, son 1.5 yılı hasta ve yoğun bakım odalarında, birlikteliğimizle devam etti. Hastane gecelerinde dersler yaptık ve bazı şahsî hatıralarını dinlemek nasip oldu. Şahidi olduğum bazı hatıraların ise, kritiğini yaptık.

Nurettin Tokdemir 14 Ağustos 2018 tarihinde vefat etmişti.

 

Evde olduğumuz gecelerde, saat 1.30 sularında, telefonu bir defa çaldırırdı. Ben de, hemen arardım. “Uyumadığını tahmin ediyordum” diyerek başlardı ve günlük sohbetimizin gece bölümünü ve sağlığı hakkındaki gelişmeleri, istişare ederdik. O hafta yazacağım yazının konusunu sorar, memnuniyetini ve görüşlerini anlatırdı.

RİSALE-İ NURLARLA NASIL TANIŞTI?

Bir gün bana, Risale-i Nur’u nasıl tanıdığını heyecanla şöyle anlatmıştı: “Ortaokul yıllarımda, bir gece rüya âleminde, derin bir kuyunun içinde iken, çıkmaya çabalıyorum. Çıkışa yakın, gücümün artık tükenmeye başladığı ve kuyunun derinliklerine düşeceğim bir anda, şahsını göremediğim bir el, yardımıma yetişti. O güzel ele yapıştım. ‘YA RESULALLAH’ dediğim anda, kendimi kuyunun dışında buldum ve son derece heyecan içinde uyandım. Ertesi gün tıraş olmak üzere gittiğim berber, tıraş esnasında, anlayamadığım bazı şeyler anlattı. Tıraş bitmişti, ayrılırken BERBER CUMA, bana küçük bir kitap verdi. ‘DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ’ bunu oku, çok şeyler öğreneceksin’ dedi. Ben o kitabı, Reyhanlı’da kırlarda, bahçelerde yüksek sesle nağmeli bir şekilde okuyordum ve bir şey de anlamıyordum. Zaman gösterdi ki, Nurettin Tokdemir, tarih felsefesi ve metodolojisi çerçevesinde derinlik kazanarak, geniş bir ufuk içinde ‘Divan-ı Harb-i Örfî’ kitabını iyi anlayıp, tahlil ve kritiğini herkese anlatacaktır.

Hastalandığında bir süre, etrafındakileri üzmemek için, hastalığını kimseye söylemedi. İki ay sonra, bir gün bana, “Kardeşim, hastalığım uzun ve yorucu geçecek. Aramızda kalsın. Sen benimle ilgilen” deyince, ben de onu rahatlatmak için “Ağabey 7/24 hizmetine hazırım” dedim ve çok sevindi.

Hastalığı günden güne ağırlaşmaya başladığında, bir ara kendisine dedim ki: “Dr. Sadullah Nutku Ağabeyin kitabında yaptığım aramalarda, ‘Devamlı düşük seviyede kaldığı için, vücuttan sıvı atılmasına engel olan albümin salgısını arttırmak için, bol protein alması gerektiğini ve damar yoluyla hazır albümin almasının sakıncalı olacağını, yazmaktadır” dediğimde, heyecanlanarak, gençliğinde yaşadığı zorlu hizmet yıllarını hatırladı ve ‘Bir gün mide sancısından sıkıntı yaşarken, Zübeyir Ağabey, beni Dr. Sadullah Ağabeye gönderdi. Giden herkese Hastalar Risalesi verdiği için, bana hekimlik yapmasını, söylememi tembih etti. Gittim, muayene ettikten sonra, Alujel tablet verdi. Bir sıkıntım kalmadı. Sonra Zübeyir Ağabey dedi ki, “Kardeşim, SAĞLIĞINIZA DİKKAT EDİN, YOKSA HİZMETİNİZ MUVAKKAT OLUR.”

***

“KONUŞTUĞUNUZDA EN ÇOK DİNLEYEN OLUN”

O günleri hasretle anlatırken “Kardeşim, gençliğimizde iyi beslenemedik. Çok zamanlar ekmek zeytin yedik. Eti bulamazdık. Çok seyrek olsa da, bir etli yemek olduğunda, içinde et bulmak bir mesele olurdu. Bulduğumuzda da, VECETTÛ (buldum) diye sevinirdik. Şimdi ise, çok ve karışık yiyoruz. Onun için de hastalanıyoruz. Cemaatte şeker hastalığı arttı, karaciğer yağlanması ve kilolar da ağırlaştı. Senin yaptığın önemlidir. Bunda hayr-ı azim var, yazmaya devam et. Bize yemek yemeyi öğretiyorsun. Allah razı olsun” dedi. Başka bir sohbetimizde de, “Bir kişi ile tanışıp, konuştuğunuzda; en çok dinleyen olun. Karşıdaki konuşsun, siz de tanımaya çalışın” dedi.

İzmir’e birlikte uçakta giderken önde oturan bakan ve eski milletvekilleriyle sohbet ediyordu. Konuşmanın bir yerinde, “Bu kâinat bir ağaç ise, meyvesi de insandır” dedi. Bu konuşmayı dinleyen, sonradan eczacı olduğunu öğrendiğimiz bir bayan, uçaktan yolcu salonuna inerken, bir kenarda bekliyordu. Nurettin Ağabeye saygıyla yaklaşarak, “Efendim, bana mürşit olur musunuz?” dediğinde, “Ben mürşit değilim, bir talebeyim, ancak kaynağı size gösterebilirim” demişti. Bundan sonra bana dönerek, “Risale-i Nur’un tesirini görüyor musun? Bir cümlesi insanı nasıl cezbediyor. Bu insanlar muhtaç, biz onlara bu hakikatleri ulaştıramıyoruz, başka şeylerle vakit geçiriyoruz” demişti.

***

İNGİLTERE BÜYÜKELÇİLİĞİNDEN GELEN MİSAFİRLER

İngiltere Büyükelçiliği adına bir heyet, Yeni Asya Ankara Bürosunu ziyaret ettiklerinde, gazetenin danışmanı sıfatıyla, ziyarete ev sahipliği yaptı. Kısa bir görüşme için gelen heyete, 1.5 saat Risale-i Nur’u, Bediüzzaman’ı, iç ve dış olayları Risale-i Nur perspektifinden, harika bir diplomat edasıyla, dinlettikten sonra, Üstadın, Vatikan ile olan haberleşmesini göstererek, Tarihçe-i Hayat’ın birkaç yerinden fotoğraflar çekilmesine vesile oldu. Görüşmenin sonunda, Büyükelçilik Politika Sekreteri Mr. Alfred Le Prevost’a, “Yaşanmış bütün hatalara rağmen, DÜNYA BARIŞI İÇİN, İNGİLTERE HÜKÜMETİ BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ İLE İSTİŞARE ETMELİDİR. Bu görüşmemizin bir daha tekrarı dileği ile Sayın Büyükelçiye selâmlarımızı lütfen iletiniz” diyerek, çok olumlu bir atmosferde gerçekleşen görüşmenin sonunda, ben de Mr. Alfred’e üç adet İngilizce Risale verdim. Çok memnun olarak ayrıldılar. Bütün bu konuşmalar, İngilizce tercümana gerek duyulmadan, Türkçe yapılmıştı. O günlerde hasta olduğu halde, hastalığından hiçbir belirti göstermeden, ilâhî bir inayetle, harika bir diplomat edasında masa hâkimiyetini kurmuştu.

Unutamadığım bir hatıram da, çok hasta olduğu günlerde, faydalı olacağı söylenen, küçük boş mağara görünümündeki tuz odasına, beraber girip, bir saat kalmamızdı. Her tarafı tuz duvarından yapılmış bu küçük yerde, rabıta-ı mevt tefekkürü hissiyatıyla, 1. ve 2. Lem’aları tuz odasının sahibi eşliğinde, duygulu ve duyarlı bir hava içinde okumamızdı. Sanki Kuzey Kutbunda küçük bir buz mağarasında idik ve derinden gelen tasavvuf müziği nağmeleri, ayrı bir hava katıyordu. Bunları kimsenin duymasını da istemiyordu. Bu halleri yaşarken, vücudundaki ödemlerden dolayı, zorlanarak yürüdüğü zamanlarda bile, gazete bürosundaki derse, beraber katılırdık. Telefonda, “Yola çıktık, 10 dakika sonra yola çıkın” derdi. Yorgun, bitkin bir halde gelir, kendisinin ders yapacağı yere giderdik. Ders yaparken, inayet-i ilahiye ile dinçleşir ve ders sonundaki uzun soru cevap faslına, muhatap olurdu.—

ŞEVK ve FAALİYETİN UNUTULMAZ ÖRNEKLERİNDENDİ

Bir defasında asansörü olmayan dershanenin 5. katına çıkmak için, bir sandalyeye oturtularak, dört genç tarafından taşınarak çıkarılması, şevk ve faaliyetinin, unutulmayan örneklerindendi. Risale-i Nur’un bandrol yasağına karşı, yaptığı unutulmaz faaliyet destanının yakın şahidiyiz. Risale-i Nur’un canlı bir fihristi idi. Bütün konuşmalarında ana tema, Risale-i Nur hakikatlerine dayanırdı.

Sonuç olarak, her zaman aranacak olan, kendine has usul ve üslubu ile bir Risale-i Nur aşığı ve derya gibi fa’al bir hizmetkârı idi. Birçok hatırasını da, kalbimizde taşıyacağız. Bunları yazmamız, bir nümune-i şevk ve imtisale vesile olması gayesiyledir.

Tıbbın bütün imkânlarının seferber edildiği ve vücudunun yorulduğu bu hayat yolculuğunda, “BABA ADRES BELLİ” diyen, çok sevdiği ve özlediği kızının, baş başa kalacakları komşuluğuna, nakl-i mekân eyledi. Nurun unutulmaz Nurettin’ine, kafile-i Nur ile birlikte, rahmet, ğufran ve nur-u Kur’ân dualarımı, güzel ve temiz ruhlarına hediye gönderiyorum.

RAHMETÛLLAHİ ALEYHİM ECMÂİN…

Okunma Sayısı: 4056
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yazar

    13.8.2019 12:25:47

    Feyzullah Abi, elinize, dilinize ve gönlünüze sağlık. Rabbim Muhterem AĞABEYİM izede sonsuz rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah, selam ve dua ile

  • Samih Tekden

    13.8.2019 12:22:28

    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.Amin

  • Demokrat

    13.8.2019 10:23:51

    Adaylığını Hassa'da evimde 17-18 arkadaşın yanında, acı kahvelerimiz eşliğinde açıklamıştı.Mekanı cennet olsun.Ailesine tekrar sabırlar dilerim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı