"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meleklere imanın mahiyeti

Hüseyin Şahinoğlu
13 Ağustos 2019, Salı
Kelebeklere baktığımızda sempatik vücut yapıları, pır pır uçuşları, estetik desenlerle bezenmiş rengarenk kanatları ile bize Sanatkârı adına çok mesajlar veriyor.

Tıpkı tuvale çizilmiş güzel bir tablonun sanatkârının özellikleri hakkında verdiği mesaj gibi. Aynı şekilde, bazı yerlerde omca, bazı yerlerde asma diye de anılan üzüm ağacı, toprağa tutunmuş bir gövde ile bu gövdeden ayrılan dalları, her dalın küçük budaklar halinde çeşitlenmesi, her budakta salkım salkım dünyanın en lezzetli besinlerinden birinin dizilmesi, her üzüm tanesinin şekil, tat ve güzelliği ile Yaratıcıs hakkında, O’nun kudret sahibi, rahmet, sahibi, ikram sahibi gibi malik olduğu özellikleri yansıtıyor. Yaratıcısının kudret, ilim, hikmet, rezzâk gibi özelliklerinin tecellisini bildiriyor. Tıpkı koşuşan tavşanları, zıplayan kuzuları, otlayan atları bulunan güzel çiftlik resminden bir kesit olarak kâğıda yansıyan bir karenin, Çizeninin (Katibinin özelliklerini ilan etmesi gibi.

Evet, baktığımızda her varlığın mesaj yüklü olduğunu görüyoruz. Hatta her varlığın her bir parçasının mânâ yüklü, mesaj yüklü olduğunu fark ediyoruz. Hatta bırakalım meyve ağaçlarını, bin bir çeşidiyle gökte uçan kuşları, farklı özelliklerde deniz yaratıklarını; cansız sandığımız dağlar, çakıl taşları, kum taneleri bile varlığı, şekli, sertliği, rengi vs. gibi görünen özellikleriyle dahi Yaratanın var eden (hâlık), şekil veren (musavvir), renklendiren (mülevvin) gibi özelliklerini yansıttığını, ilan ettiğini, haber verdiğini görüyoruz!

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, melekleri, “resuller” yani elçiler kıldığını haber veriyor. Elçi ne yapar? Haber getirir. Kimden? Gönderenden. Gönderen kim? Şu kainatın Sahibi. Peki biz melekleri görüyoruz? Onlar nerede? Onların elçilikleri kime ve nasıl? İşte can alıcı nokta tam da burası oluyor: Melekler gördüğümüz varlıklarla iç içe olup onların “melekûtiyetini”, yani onların mânâ ve mesaj yönünü temsil ediyor!

Önce ilgili ayetin mealine bakalım: “Hamd o Allah’a mahsustur ki, O gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanat sahibi resuller yani elçiler kılandır. O, yaratmada dilediğini artırır. Muhakkak ki Allah her şeye kadir olandır” (Fâtır 35/1). Ayeti kerime meleklerin elçi olduklarını çok açık bir şekilde ifade ediyor, onların ikişer, üçer, dörder… kanatlı olduklarına dikkat çekiyor. Biz, insanlar arasından seçilen ve insanlara Yaratıcının mesajlarını yani vahyi ileten resulleri biliyoruz, Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e (asm) kadar gelen resuller silsilesi. Ama zahiri anlamda meleklerin bize geldiğini, elçilik yaptığını çoğunlukla göremiyoruz. Halbuki burada meleklerin, varlıkların her birerlerinin kendi varlığında bulunan Yaratana ait özellikleri temsil eden, taşıyan, aktaran, dellallık yapan yönleri olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında bütün varlıklar, istisnasız Var Edici’sinin özelliklerini yani esmasını yansıttığı için bütün alem, melekûtiyeti itibariyle ile melek oluyor, Yaratıcının isim ve sıfatlarını ilan ediyorlar, O’nu hamd ve tesbih ile anıyorlar. Üstad Bediuzzamzn Said Nursi, gördüğümüz “madde aleminin, melekût ve ervah alemi üstüne serpilmiş tenteneli bir perde olduğunu” ifade ederek bu gerçeğe dikkat çekiyor!

Yine Üstad, meleklerle ilgili olarak bir badem ağacı üzerinde yaptığı gözlemi şöyle paylaşıyor:

“Hattâ, ben mutavassıt bir bâdem ağacı gördüm ki, kırka yakın, baş hükmünde büyük dalları var. Sonra bir dalına baktım; kırka yakın, dili hükmünde küçük dalları var. Sonra, o küçük dalının bir diline baktım; kırk çiçek açmıştır. O çiçeklere nazar-ı hikmetle dikkat ettim; her bir çiçek içinde kırka yakın incecik, muntazam püskülleri renkleri ve san’atları gördüm ki, her biri Sâni-i Zülcelâlin ayrı ayrı birer cilve-i esmâsını ve birer ismini okutturuyor. İşte hiç mümkün müdür ki, şu badem ağacının Sâni-i Zülcelâli ve Hakîm-i Zülcemâli, bu camid ağaca bu kadar vazifeleri yükletsin; onun mânâsını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden, dergâh-ı İlâhiyeye takdim eden, ona münâsip ve ruhu hükmünde bir ‘melek-i müvekkeli’ ona bindirmesin?” Evet, Kur’anda Allah’a imandan sonra ikinci sırada zikredilen meleklere iman konusu, diğer iman konuları gibi Risale-i Nur’da gayet aklî, mantıki ve detaylı şekilde temellendirilip ortaya konuluyor.

Elbette ki yararlanmak ve imanını kuvvetlendirmek isteyenlere.

Okunma Sayısı: 1042
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı