Hem dünya tarihinin, hem dünya savaşının seyrini değiştiren imha edici bomba, 1945 senesi Ağustos ayının ilk haftasında patladı. Patlayan şey, canlı namına bir şey bırakmayan atom bombasıydı.
Japonya’nın önce Hiroşima, ardından Nagazaki adasına bırakıldı bu yıkıcı bombalar.
O gün, dünya tarihinde bir ilk yaşandı. Hayatı söndüren bu patlamanın dehşet veren sonuçları görüldükten sonra, insanlığın kaybetmeyen hemen herkes derinden derine üzüldü. İnsanlık, bunun bir daha tekerrür etmemesi temennisinde bulundu. Allah muhafaza, şayet bir daha dünya savaşı çıkar ve atom bombaları ateşlenirse, çok yüksek bir ihtimalle, bu dünya sonu olur. Yaşadığımız hayatın sonu gelir. Zira, bugün itibariyle gelişmiş durumdaki hemen bütün devletlerin elinde nükleer enerji var. Savaş çıkması halinde, zor durumda kalan taraf bunu silâha çevirip rakibini imha için kullanabilir. Özetle, üçüncü dünya savaşı bir bakıma kıyametin kopması demektir.
Bu hatırlatmalardan sonra, şimdi de 1945’te yaşanan o dehşetli günlerin kısacık bir hikâyesine bakalım.
*
Tarih 6 Ağustos 1945. Japonya’daki Hiroşima adasına atom bombası atıldı.
Amerikalılar tarafından Japonya’nın Hiroşima şehrine atılan bu ilk atom bombası, bir bakıma II. Dünya Savaşının da sonunu hazırlamış oldu.
Havada patlatılan bomba 20.000 TNT (dinamit) gücünde. Yaklaşık 10 km. karelik alanı yerle bir eden bombanın etkisiyle 66.000 kişi öldü, 69.000 kişi de yaralandı.
Aradan üç gün geçtikten sonra Nagazaki’ye atılan ikinci bir atom bombasından sonra, Japonya mağlûbiyetini ilân etti ve İkinci Dünya Savaşı bu suretle—önce Doğu’da, ardından Batı’da—son bulmuş oldu.
Japon adalarına atılan bu atom bombaların insan ve sair canlılar üzerindeki öldürücü, yahut sakat edici etkisi yıllar yılı devam etti. Halen de bazı etkiler devam ediyor.
Türkiye’nin savaşa katılma kararı
Türkiye, 80-100 milyon kadar insanın hayatına mal olan II. Dünya Savaşına fiilen katılmadı. Ancak, tamam dışında da kalmadı, kalamadı. 23 Şubat 1945’te tek partili Meclis’in almış olduğu bir kararla, Türkiye “resmî olarak” savaşa sokulmuş oldu.
İsmet Paşanın isteği doğrultusunda hareket eden Meclis’in, o gün almış olduğu karar, “Türkiye’nin İngiltere, Rusya ve Amerika’nın yanında, Almanya ve Japonya’nın karşısında savaşa katılacağı” şeklinde yazılı olarak resmîleşti.
Bu kararın gerçekleştirilmesi için de, uygun zaman, imkân ve fırsatın çıkması beklentisi içine girildi. Ne var ki, Türkiye fiilen de savaşa tam girmek üzere iken, hiç umulmadık bir sebeple savaş sona ermiş oldu.
Bu umulmadık sebep ise, Japonya’da önce Hiroşima ve 3 gün sonra da Nagazaki’ye (6–9 Ağustos) canlı hayatını söndüren o dehşetli atom bombasının atılmasıydı. Şayet böyle bir gelişme olmasaydı, özellikle İngilizlerin teşvikiyle Türkiye’nin de savaşa katılması, Japonya ve Almanya ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz bir hale gelecekti.
Üstad Bediüzzaman, savaşın alabildiğine kızıştığı bir zamanda, Vel-Asr Sûresindeki âyetlerin mesajından hareketle, “Anadolu’nun meydan-ı harb” olmayacağına” dair müjdeli manalar istihraç etti. (Bkz: Kastamonu Lahikası.)