İnsanın en garip vukuatından birisi de yaşanan hâdiseyi hemen genelleştirmesidir. Kaldı ki her vakıa kendi çerçevesinde özel olmakla beraber genelin sıfatlarını da barındırmaktadır, bunu da unutmamak gerekir.
Kişi, şu ya da bu sebeple bunalabilir, çok sıkıntıların altında ezilebilir ve hatta tahammül sınırlarını da aşabilir. İşte bu merhalelerde gösterilecek direnç, o kişinin irade hâkimiyet ve idaresine bakar. Kontrol altında tutmak, doğru kullanmak ise temelinde bilgi olan şuur ve itikad ile mümkündür. Zira iradeyi yönlendiren vicdan, şuur ve duygudur ki bu üç kaynaktan dalgalanan meyelân, cüz-î ihtiyârînin vasfını belirler, irade netleşir ve fiilin yaratılmasına şart olur.
Söz konusu irade, sahibini sorumlu kılarken en yakınındakilerin iradî sorumluluğu da onları mes’ul eder. Bu cümleden hareketle ebeveynin iradî sorumluluğu, evlâdından daha muhtevalı ve esasen daha ağırdır. Yönetenin, yönetilenlerin iradî sorumluluklarından daha ağır olduğu gibi.
İrade terbiyesi, evvelâ ailede başlar, baş öğretmen ebeveyndir. Ebeveyn, öncelikle ve kesinlikle lisan-ı hâl denilen hâl dilleriyle, yaşayışları ile rol model olmalıdır. İhtiyaç oldukça, taşı gediğine oturturcasına münasibiyle anlatmalıdır. Bilinmelidir ki hâl dili, konuşma dilinden daha etkilidir.
Ebeveyn, irade sorumluluğu konusunda yeterli derecede bilgiye ve uygulama tecrübesine sahip olmalıdır. Bu konuda eksiklik varsa tamamlanmalıdır ki dokuz aylık hamilelik süreci hikmetlerinden biri de bu olmalı. Bilgilendirmenin kaynağı, kişinin tercihine bağlıdır. Kimi bilimi, kimisi âyet hadis kaynaklı bilgileri, kimisi de tevarüsle intikal eden bir önceki ebeveyn tecrübelerini, kimisi de dâhil olduğu gurubun teamüllerini esas alır. Hangisi olursa olsun, kişiyi, içerisinde bulunduğu sıkıntılarda yol gösterici olmalıdır. Tercih edilecek metod ve usûl, ferdi selâmete çıkarmalıdır.
Ebeveyn terbiyesi, kişinin temeli olurken, adayın kendine düşen sorumlulukları da aklının, vicdanının gereğidir. O, sorumluluğu ailesine atarak kurtulmamalıdır ki nihayetinde kendi aklı, vicdanı ve kalbi vardır ve davranışlarında âmir olmalıdır. Ailesinden gelen tecrübe, eğitim ve okumalarıyla, çevredeki gözlemleriyle de geliştirdiği, edindiği bilgiler onun irade terbiyesine ışık tutmalıdır.
Ana babayı terbiye eden, evlâdıdır. Ebeveyn, her ne kadar yetişmiş de olsa evlâdın davranışları farklılık gösterdikçe ona karşı eğitici tavır alması, öğrenmesi, onu yeni arayışlara sevk edecek. Bu da eğitimin bitmeyeceğini gösterdiği gibi hayat boyu süreceğini de.
Toplumsal aile diyebileceğimiz çevrenin, irade terbiyesinde sorumluluk payı vardır. Sosyal münasebetlerinde, her nev’î programlar irade terbiyesinde odaklanmalıdır. Tebrik ve kutlamalar, ceza ve ödüller, takdir ve tenkitler hep iradeyi kemâle erdirici olmalıdır.
Büyük aile olan devlet, bütün kurumlarıyla bu işte, en üst derecede sorumludur. O da, tanzim ve tesis edeceği hukuk ve yargılamalarla sağlayacağı adalet, irade eksenli olmalıdır. Basın-yayın-medya, devlet denetimiyle irade terbiyesi istikametinde olmalıdır. İş dünyası, ekonomi; eğitilmiş irade sahipleri ile başarıya ulaşır.
Bütün hazırlıklara rağmen, sistem içi eğitim ve uygulamalara rağmen yine de irade kırılması olacaktır. İntihar, iradenin en sert ve en acı şekilde kırılmasıdır. İntihar, en yakınından en uzağına muhatabı olanlara verilen en açık bir mesajdır.
Sebebin bittiği noktada çaresizcesine intiharın tercihi, aslında tercih iradesinin kırılması ya da intiharıdır.
İntihar; bütün dinlerin, bütün ilimlerin, bütün akıl ve vicdan sahiplerinin reddettiği bir tercihtir, o bir kırılmadır. Balona doldurulan havanın, basıldıkça nihayetinde patlatacağı aşikârdır. İşte o patlamaya meydan verilmemesi için de irade terbiyesi gerekir.
Tercih; hürriyetin en açık işaretidir. Kişi, tercihini nerede kullanıyorsa, iradî hürriyetini o yönde kullanıyor demektir. Tercih, evet; hürriyeti gösterirken sorumluluğun da ilk şartıdır ve hem bağlayıcılığın da.
Bütün sözler, irade terbiyesinin malzemesidir. Söz, o ki iradeye esas ola. İrade, o ki verilen söze esas ola.