"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kalplere Nur mayası çalmak

Mustafa Gengeç
11 Temmuz 2019, Perşembe
Tarih boyunca, insanın mahiyeti ve kalbi hakkında çok şeyler yazıldı çizildi.

Göğsümüzün içinde, et, kan ve kaslardan oluşan, ahenkli bir ritim içinde kasılıp gevşeyen ve hiç durmadan sürekli çalışan kalbimiz, mükemmel bir organımızdır. Ne kadar şükür etsek yine de karşılığını vermiş olamayız. Hele satın almaya kalksak asla alamayacağımız bir cevherdir. Bu tarif, kısaca kalbimizin maddî boyutudur. Bir de, kalbimizin mâna yönü var ki, bilinmesi, çözülmesi, neredeyse imkânsız ve sırlarla dopdoludur. Birçok şeyi derinliklerinde saklayan mahzen gibidir. Kalbin aktiviteleri o kadar çok ki, temel duyguların adeta merkezi hükmündedir.

Bu bakımdan da Allah’ın isimlerinin tecelli ettiği ve o isimlerin anlaşılması, hayatı verenin ve bilinip his edilmesinin de merkezidir. Böyle mükemmel yaratılan kalp, yaratıcıyı gösteren en büyük delillerden biridir. Allah’ın yüce sıfatlarının birçoğunun kalpte tecelli etmesi gösteriyor ki, insan da kâinatın kalbi hükmündedir. Çünkü insan kalbinde ne varsa Kâinatın kalbinde de o vardır. 

Yani kâinat küçülür, insan olur. İnsan büyürse kâinat olur. Şu kâinata hikmet gözüyle bakıldığı vakit, vicdan ve kalp, doğru bir sezgiyle bunu hisseder.

 Kalp, bir bedende tek başına da değildir. Elimize diken batsa canım yandı diye kalp hüzün duyar. Sevdiklerimizden ayrılsak, hasreti kalp çeker. Çok sayıda arkadaşları var. 

Önemli olanları şöyle sıralayabiliriz: 

1. Nefis, sayısız arzularını kaynağı. 

2. Ruh, insanın hayat özü. 

3. Akıl, insanı denetiminde olan. Zihin yeteneği, düşünme ve kavrama gücü. 

4. Vicdan, insanın bozulmamış fıtratını / yaratılışını ifade eder, temizdir ve fıtrat yalan söylemez. 

Bu tanımlardan da anlaşılıyor ki kalbimiz, aklımızın, ruhumuzun, canımız ve nefsimizin aynasıdır. İçindekini yansıtır. Kalbin iki yönü vardır, birisi vahinin tecelli ettiği kısımdır ki, iyiliklerin, güzelliklerin Allah tarafından yüklenen değerlerin ve marifetin mekânıdır. İnsanın yaptığı her iyilik kalbin marifetini arttırır, onu hikmete yöneltir. Diğeri ise, kötülüklerin, çirkinliklerin, nankörlükle marifeti perdeleyen şeytanın emrinde, kibir ve günahların otağıdır.

Böylesine karmaşık yapıda olan kalp, nasıl mutmain olur, yaratılış gayesine uygun hale nasıl gelir?  Kalbin pek çok istekleri ve arzuları var. 

Bu isteklerini iki başlık altında toplayabiliriz: Birincisi ebediyet arzusu, ikincisi de huzur. Beka isteyen bütün kalpler adına, Niyâzî-i Mısrî’nin şu deyişi tercümanlık yapar kanaatindeyim: “Kalbim var gücüyle ebedî yaşamak istediği halde, İlâhî hikmet bedenimin yıkılmasını gerektiriyor. Lokman Hekim’in de çaresini bulamadığı dermansız bir derde düştüm.” 

Şair, kalbinin feryadını ve beka aşkını bu böyle dile getirirken, Bediüzzaman ise beka aşkı için, muhteşem tesbitte bulunuyor: “İnsanın yaratılışında ebedî bir hayata karşı çok şiddetli bir aşk var. Hatta her sevdiği şeyde hayat hissi cihetiyle bir çeşit ebedilik hayal eder, sonra sever. Ne vakit son bulduğunu düşünse ve görse, derinden derine feryad eder. Bütün ayrılıklardan gelen feryatlar, ebedilik aşkından gelen ağlamaların tercümanlardır. Eğer ebediliğini hayal etmese, sevgi besleyemez. Hatta denilebilir Ki, ebedilik âlemini ve ebedî Cennetinin yaratılmasının bir sebebi, insanın mâhiyetindeki şu şiddetli ebedîlik aşkından çıkan son derece kuvvetli ebedîlik arzusu ve ebedilik için yaratılıştan gelen, genel duâdır ki, Celâl sahibi ve ölümsüz olan Allah, o şiddetli, sarsılmaz, yaratılıştan gelen arzuyu, o tesirli, kuvvetli ve umumî duâyı kabul etmiş ki, ölümlü insanlar için, ebedî bir âlemi yaratmış.”

Kalplerin beka bulması için. Helâl olan dünya nimetlerinin dışında, fani olan her şeye gönlümüzü kapatmamız gerekiyor. Zira İnsanın kalbi sadece ve sadece Allah sevgisiyle huzur bulabilecek bir şekilde yaratılmıştır. Çünkü Yüce Yaratan bir âyette, şunu buyuruyor: “İmanları artsın diye mü’minlerin kalplerine huzur ve sükûnet veren O’dur. (Fetih Sûresi âyet 4.) Bu âyetin mesajına göre, insan kalbi iman sayesinde, kâinatın tek sahibi Allah’a teslim olmayı, O’na dayanıp güvenmeyi, bu da dünya ve ahiret saadetini kazanmasına vesile olacaktır. Başka bir âyette ise: “Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nur Sûresi Âyet 35.) Çünkü Allah’ın nuru gökleri ve yeri kuşatmıştır. Öyleyse kalplere bu Nur mayasını, çalalım ki, kalpler mutlu ve huzurlu olsun.

Ömrünü gönüllere Nur mayasını çalmak için vakfeden Zübeyir Gündüzalp Ağabey’in, sözleriyle bitirelim: “Risale-i Nur’u okudukça, Kur’ân nuru içinize dolacak, o Kur’ânî hakikatler aklınızı ve kalbinizi tenvir edecek ve imanınızı inkişaf ettirip kuvvetlendirecektir. Nur Risalelerini okudukça, İlâhî feyiz, ruh ve maneviyat âleminizi kaplayacaktır. 

Hayatta sizlere büyük bir huzur ve saadetin refahı içinde yaşayabilmenin kapılarını açacaktır.”

Okunma Sayısı: 1979
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İbrahim Cihangir

    11.7.2019 17:37:59

    Teşekkürler tebrikler Mustafa Ağabey. Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı