Bir musîbet ki bütün dünyayı teslim aldı. İnsanlığın şaşkınlık ve çaresizliği de devam ediyor.
Ahir zaman minaresinin başında durup, “Dünya manevî bir buhran geçiriyor!” diyen bir Bediüzzaman sesi vardı. Bu sesi duymayan, ikazlara uymayan sağır kulaklar, hırslı enelerin sebepleriyle, hem Müslümanlar hem de insanlık maddî manevî bir girdaba düştü. Kapanan bir karanlık “örtü” var. Bu örtü şu anda bizi tam kapana kıstı! Neticede: Bu musîbet insanlığa İlâhî bir ikazdır. Öyle ki hürriyetleri bile kısıtlayan, karamsar bir tabloya döndüren bir hal. Ama bütün bunları kaderin bir fetvası ve cilvesi olarak görmek gereğidir.
COŞKUSUNDAN UZAK BİR RAMAZANLA KARŞILAŞTIK
Ayların sultanı Ramazan mahzun ve hüzünlü! Çünkü; camiler cemaat teravihlerden mahrum. Akrabalar, dostlar, dâvetlerden mahrum. Arkadaş olanlar karşılıklı ziyaretlerden mahrum!
YALNIZLIĞA BÜRÜNEN KÂBE
Hac ve umre kısıtlaması düşündürücü bir hakikat. Kâinatın kalbi, manevî çekim gücü ve merkezi olan Kâbe’nin de bu musîbetten nasibini almış olması çok hazin ve acı veren bir durum. Kâbe; bu musîbetten dolayı, yalnız, mahzun ve öksüz!
Kâbe, arzın merkezinden “Sidretü’l–Müntehâ”ya kadar ins, cin ve meleğin her zaman çevresinde dönüp durduğu bir amûd–i nûrâni olarak, misafirsiz hâli ve boş. Kâbe, uhrevîleştiren coşkusundan mahrum! Kâbe, af ve mağfiret iniltileriyle dileklerden uzak! Kâbe, harîmine can atıp vuslat aradığı kucaklaşmadan hasret! Kâbe, ehl-i imânın, dünyanın her yanından, onun sıcak iklimine koşmasını bekliyor. Kâbe, Mü’minlerin kalbi bir mihrâb olarak, Kur’ân ve ezanlarıyla İlâhî dâvetlere muntazır!
Kâbe, Safâ–Merve ve Makam–ı İbrahim’i ile ibadet ve maneviyata hizmet etmekten mahrum! Kâbe, temeli, gaybî âlemlerde plânlanıp, bir Nebî’nin eliyle inşa edilen, ilk mabed mahzun! Kâbe, Nuh tufanından sonra Hazreti İbrâhim ve oğlu İsmail’in (as) yeniden inşasından sonraki en büyük musîbetten birisiyle hüzünlü!
Kâbe, Zemzem kudsî ikramına muhtaç misafirlerinden ve sevenlerinden uzak, mahrum ve mahzun!
KIRIK VE GÜNAHKÂR KALPLER
Kendi elleriyle, kendi üretimiyle kapana kısılan insanlık! Bütün bunların tesiriyle bütün dünya her şeyiyle iflâs etmiş durumda! Bütün insanlık ve mü’minler, toplum, bir nev’î çaresizlik içinde! Bu bir vakıadır. Asıl bunun sebebi ise: Bu Allah’ın bir ikazı ve ihtarıdır.
Çünkü biz, insanların, Müslümanların, Nurcular’ın, dinî cemaatlerin çok günahları, hataları, isyanları, fıtrata uymayan icraatlarımızın neticesine odaklanmamız lâzım.
Neticede: Musîbet bizleri uyarmaya geldi! Bilene, idrak edene. Yaratanına dönmek isteyene. Teslim ve tevekküle sarılmak isteyene.
Bütün bunlara karşı, kurtuluş ve halasımız; yalnız Allah’a sığınma ve ilticadadır. Kaderin hükmüyle bu alana ve inanca odaklanalım. Tevekkül ve teslimiyetimiz en büyük inanç ve hazinemizdir. Ve de kurtuluşumuzdur.