Her gün bir endişe ile karşı karşıyayız.
Öğrencinin endişeleri farklıdır. Babaların ve annelerin çocuklar hakkındaki endişeleri farklıdır. Herhangi bir işyerinin istikbal hakkındaki beklentileri bambaşkadır.
Bu bakımdan, herkesin kendi hakkındaki, gelecek hakkındaki endişeleri farklıdır. Endişeler sayılmayacak kadar çoktur. İktidar hakkında beklentiler yine farklıdır. Gelecek ve hal hakkında bir çok şey söylendi.
Onları sıralama vakti geldi: “Düşün ve sevin! Bu gün, hayatın kalan kısmının birinci günüdür.”
Atasözünde böyle söylenmiş: “Geleceği düşünmeyen ona sahip olamaz.”
Muhammed İkbal şöyle sesleniyor: “Gönlüm geçmişi yaşatıyor, ama gözüm gelecekte.”
Üstad Bediüzzaman’ın sözü şöyle: “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal.”
“Gün dünle beraber gitti, düne ait ne varsa cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lâzım” diyor Hz. Mevlânâ...
“Geriyi bilenler, ileriyi görürler” denilmiş atasözünde. “Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem” diyor, Mehmet Âkif Ersoy.
“Dünü unutanlar, geleceğin kötü mimarı olurlar” denilmiş. “Halk maziyi tenkit ederse, istikbal için ümit yok demektir.”
Yahya Kemal ise şöyle demiş: “Ne harabi ne harabatiyim,/ Kökü mazide olan atiyim.”
Peyami Safa ise şöyle seslenmiş: “Eski başka, eskimiş başkadır, nice eskiler var ki hiç eskimezler.”
“Kökü derinde olan ağaç fırtınadan korkmaz.” denilmiş atasözünde...
S. Girgenat ise: “Hayat geriye bakarak anlaşılır, ileri bakarak yaşanır” demiş.
Bu açıdan, hâle mağlûp olmak, bitkinliğin ve bitmişliğin alâmetidir. Geleceğe ümit ile bakmayanların, günü yaşamaları zordur. İnsanda “gaye-i hayal” olmalıdır, Üstadımızın tabiriyle... “Ümitvar olunuz, şu istikbal içinde en yüksek gür sâdâ İslâm’ın sâdâsı olacaktır” sözü ile büyük bir müjdenin habercisi olmuştur. Ehl-i iman için, ümitsizliğin ve bedbinliğin yeri yoktur. Gün de bizimdir, gelecek te bizimdir çünkü.