[Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış ve resmen zabta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve latif bir kıssa-i müdafaayı beyan ediyorum.]
Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?
Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden başka, daha siz dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayat’ım ispat eder.
Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim:
“Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum.”
Sonra dediler: “Sen Selef-i Salihîne muhalefet ediyorsun.”
Cevaben diyordum: “Hulefa-i Raşidîn hem halife, hem reisicumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reisicumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”
İşte ey müdde-i umumî ve mahkeme azaları! Elli seneden beri, bende olan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik manası bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim.
Şualar, s. 393
***
Cumhuriyet ki (HAŞİYE) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
HÂŞİYE: O zaman “Meşrutiyet,” şimdi o kelime yerine “Cumhuriyet” konulmuş.
Eski Said Dönemi Eserleri,
D. Harb-i Örfî, s. 45
LÛGATÇE:
ahkâm: hükümler, kanunlar.
Aşere-i Mübeşşere: Cennetle müjdelenen on Sahabî.
hâlî: tenha, boş, ıssız.
Hulefa-i Raşidin: dört büyük halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali.
inhisar-ı kuvvet: kuvveti tek elde bulundurma.
müdde-i umumî: savcı.
sefahetçi: dinen yasak olan zevk ve eğlenceye düşkün olan.
Selef-i Salihîn: Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ilk rehberleri ve Ashab ile Tabiînin ileri gelenleri ile Tebe-i Tâbiînden olan Müslümanlar.
Sıddık-ı Ekber: sadakat ve doğruluk makamının zirvesinde bulunan Hz. Ebu Bekir (r.a.).
Şeriat-ı Garra: parlak Şeriat.
şimal: kuzey.
teessüs: yerleşme, kökleşme.