İkinci Mesele: Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-i İlâhîye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-i Hak’tır. Semeratı ve fevaidi uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasden istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faydalar ve kendi kendine terettüb eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münafi olmaz. Belki zayıflar için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faydalar ve menfaatler o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz’ü olsa, o ubudiyeti kısmen iptal eder. Belki o hâsiyetli virdi akim bırakır, netice vermez.
İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve faydası bulunan Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendîyi veya bin hâsiyeti bulunan Cevşenü’l-Kebîr’i, o faydaların bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faydaları göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünkü o faydalar, o evradların illeti olamaz. Ve ondan onlar kasden ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talepsiz terettüb eder.
Onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer.
Yalnız bu kadar var ki: Böyle hâsiyetli evradı okumak için, zayıf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faydaları düşünüp şevke gelip, evradı sırf rıza-i İlâhî için, ahiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından, çoklar aktabdan ve Selef-i Salihînden mervî olan faydaları görmediklerinden şüpheye düşer, hatta inkâr da eder.
Mesnevî-i Nuriye, Zühre, s. 188
***
Duâ bir ubudiyettir; ubudiyet ise, semeratı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi duâ ve ibadetin vakitleridir; o maksadlar, gayeleri değil.
Sözler, s. 354
İhtar: İbadetin ruhu ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fayda ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.
İşaratü’l-İ’caz, s. 167
LÛGATÇE:
aktab: Kutuplar, büyük evliyalar.
cüz’: Parça, kısım.
dâî: Sebep.
evrad: Virdler, duâlar.
fevaid: Faydalar.
hâsiyetli: Hususiyetli, tesirli özelliği bulunan.
ille-i gaiye: Asıl hedef, gerçek sebep.
illet: Sebep.
mervî: Rivayet edilen.
münafi: Ters, aykırı.
müreccih: Tercih ettirici, tercih etmeye sebep.
müşevvik: Teşvik edici.
Selef-i Salihîn: Sabahe ve Tabiîn gibi ilk devir Müslümanları, ilk devir İslâm büyükleri.
semerat: Neticeler.
terettüb etmek: Sıralanmak, netice olarak gelmek.
ubudiyet: Kulluk, ibadet.
uhreviye: Ahirete ait.
vird: Duâ.