Varlık âlemi her an yenilenir. Doğan, her an yer değiştiren, batan güneş, ay, mevsimler… Zaman akıp gider. Mekân ise değişir. “Değişmeyen tek şey değişimdir” demiş ya bir düşünür. Bu fani âlemin en büyük özelliğidir seyyar ve seyyal olmak.
Bediüzzaman Hazretleri bu tabloyu, zaman nehri ve resmigeçit misalleriyle izah eder. Zaman nehrinde güneşin ışınlarını yansıtan su katreleri akıp kendilerine uygun mahzenlerde toplanırlar. Bayram gününde seyirciler ve Sultan önünde resmigeçitlerini tamamlayan her bir kafile vazifesini yapıp meydandan çekilir.
İnsan da bedenen ve ruhen her an değişim içindedir. Hücreleri, aldığı nefes, ruh hali… Zamanın ve mekânın sürekli yenilendiği, insanın her anının da değişken olduğu böyle bir tablo içinde ruhumuz ve kalbimiz başta olmak üzere bütün lâtifelerimizin gıdaya ihtiyacı vardır. Ciğerlerimize çektiğimiz hava, yediğimiz gıda, içtiğimiz su gibi ruhumuz, kalbimiz de tekrar tekrar imanın tazelenmesi ile inkişaf eder. Bu çerçevede ruhumuza gıda olacak iman hakikatleri ile okumalarımızın, okuma planlarımızın, usûllerimizin de tazelenmesi ve yenilenmesi gerekir. Ancak bu şekilde nefis ve şeytanın hilelerinden kendimizi muhafaza edebiliriz.
İrademizle ya da gayr-i ihtiyarî tercihlerimizle hayatımızın değiştiği anların birer yeni fırsat kapısı olduğunu ancak okumalarımızla, tefekkürlerimizle fark ederiz. Ancak bu şekilde kapanan kapıların arkasında ağlamayı bırakır, önümüze açılan yeni âlemlerin varlığını fark edebiliriz.
Kur’ân’ın ilk emrinin “Oku!” olması bu açıdan düşünüldüğünde ibretlidir.
Peygamberimiz (asm) “İmanınız gömleğinizin eskidiği gibi eskir. İmanınızı Lailaheillallah ile tecdit ediniz ve yenileyiniz” buyurur. Lailaheillallah kelimesiyle Yaratıcısı ile bağını yenileyenler bu değişimlerin altındaki hikmet pırıltılarını, rahmetin izini, özünü fark edebilirler. Aksi takdirde sebepler perdesinin karanlığında, şikâyet, yeis bataklığında boğulma tehlikesi vardır.
Ruh gıdasını sağlıklı bir şekilde alamayınca manevî hastalıklar ortaya çıkar.
HÜLÂSA
İnsan ruhunun ilimlerin şahı ve padişahı olarak tanımlanan “imanî ilimler”e her zaman “Ekmek, hava, su gibi” ihtiyacı vardır. İmanî ilimler manevî hastalıkların ilâcıdır. Ruh ve kalp manevî ilimleri öğrenip, onlara muhatap oldukça nefes alır, inkişaf eder.
O yüzden “dem ve damarlara işleyecek şekilde” her gün bu ilimleri öğrenmek gerekir.
Felâket ve helâket asrının manevî hastalıklarına ilâç hükmündeki bahisler Risale-i Nur Külliyatı’nda bir eczane-i Kur’âniye olarak ihtiyacımıza sunulmuştur.
Yeter ki, öğrenip uygulayarak kendimizi yenileyelim!
Not: Bu çerçevede geçtiğimiz günlerde Antalya şefkat kahramanlarıyla birlikte iştirak ettiğimiz ruh ve kalbimizde ulvî pencereler açan okuma programında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz...