Batı dünyasında hızla yayılan ilginç yerlerden biri. Okuduğum habere göre insanlar bu kulüplerde bir araya geliyorlar ve yoga ile karışık gülme seanslarıyla rahatlamaya çalışıyorlar. Hatta yapmacıktan bile olsa gülüyorlar…
Araştırmalar gülmenin insanın bağışıklık sistemi üzerindeki müsset etkilerinden bahsediyor. Zira yapmacıktan bile olsa vücudun kimyasını pozitif yönde değiştirecek bir etkisi var gülmenin.
Uzmanlar “Gülmek yaşanan üzüntülere karşı emniyet sübabı vazifesi görür. Gülerek düşünce yapınızı bile değiştirebilirsiniz!” diyorlar.
Somurtmaksa tahmin edeceğiniz gibi tam tersi özellikler taşıyor.
O yüzden sağlıklı bir hayat için insanlara gülme terapisi uygulanıyor. Parası ile tabiî ki. Sistem her şeyi paraya dönüştürüyor ya bunu da maddîleştirmiş.
GÜLDÜRME SEKTÖRÜ
Asrımız insanı günlük koşuşturmaların gerginliği altında somurtmaya daha yatkın. O yüzden insanı rahatlatıp, gevşetecek, sıkıntısının gereksiz bir yük olduğunu düşündürüp birazcık tebessüm ettirecek her şey çok önemli.
Evet, günümüzde insanları güldürebilmek artık bir sektör haline gelmiş durumda. Ünlü komedyenlerin TV-Radyo programları, komedi filmleri, tiyatrolar, haftalık-aylık mizah dergileri, gazetelerde yayınlanan çeşitli karikatürler…
Hepsi gülüp güldürebilmek için.
GÜLÜMSEMEK FITRÎDİR
“Kokusu Cennetten mi geliyor ki?” diye sevdiğimiz bebekler tebessüm ettiğinde “Melekler güldürüyor!” deriz ya küçük çocukların yetişkinlerden çok daha fazla gülümsedikleri araştırmaların ortaya çıkardığı bir başka netice.
En son İngiltere’de yapılan diğer bir araştırmada, yaklaşık 2 yaşından itibaren bebeklerin, ebeveynleri sayesinde mizah anlayışının gelişebildiği belirlenmiş. Bebekler anne babaların ses değişikliklerinden, hareketlerinden onların kendilerini güldürmek istediğini anlayıp, taklit ederek mukabelede bulunabiliyorlarmış.
Anlaşılan gülümsemek fıtrî. Çocuklarımıza somurtmayı biz yetişkinler öğretiyoruz!
Oysa ki çocuklardan öğreneceğimiz çok şey var. Gülümsemek gibi!
BELÂ, TEVEKKÜL VE GÜLÜMSEMEK
Batı medeniyetinin, Hint kültüründen esinlenerek yoga eşliğinde sağlıklı hayat için zoraki de olsa gülme seansları düzenlemesi bir yana Kur’ân medeniyetinin konuya bakışı çok daha başka!
Üzerine düşen bütün mesuliyet ve vazifeleri yapan insanoğlunun neticeyi Rabbine bırakması anlamına gelen tevekkülün eşlik ettiği bir tebessüm olaylara bakış açımızı değiştiriyor, düşünce sistemimizi yeniden yapılandırıyor.
Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati, Risale-i Nur Külliyatı’nda, şu mısralarıyla ne de güzel ifade ediyor:
“Bırak ey biçare feryadı belâdan kıl tevekkül,
Zira feryat belâ ender hatâ ender belâdır bil.
Eğer belâ vereni buldunsa, safâ ender, atâ ender belâdır bil.
Eğer bulmazsan, bütün dünya cefâ ender fenâ ender belâdır bil.
Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan?
Gel, tevekkül kıl.
Tevekkülle belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.
Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle, adâvet musalâhaya, husûmet şakaya döner, adâvet küçülür, mahvolur, tevekkül ile musîbete karşı çıkmak dahi öyledir.”
(Bediüzzaman Said Nursî,
Lem’alar, 2. Lem’a, 5. Nükte)
HÜLÂSA
Mü’minin tebessüm etmesinin, ettirmesinin onun sadâkası olduğuna dair Peygamberimizin (asm) nasihati böyle bir ortamda ne kadar da fıtrî!