Görüş |
Merhaba(lar) Soğuk kış gecelerinde sıcak sohbetlerinin yapıldığı köy odasında duydum ilk defa. Selâm verip içeri girene “merhaba” diyorlardı içeridekiler sırayla. İster büyük olsun ister küçük “cemaate rahmet” diye mukabele ediyordu yeni gelen, yerine oturduktan sonra. Dükkânı olmayan civar köy misafirleri ağırlanırdı odalarda, alış veriş sonrası. Karanlık geceleri aydınlatmada yeni göz ağrısıydı gaz lambaları. “Löküs”ün daha özel günlere saklandığı zamanlardı. Gaz lambasının kokusu, sobanın hararetli yanışının çıkardığı sesler arasında dinlerdik büyüklerin hatıralarla dolu sohbetlerini. Merhabanın ne içten bir karşılama, ne rahat ettirici bir kelâm olduğunu o zaman anlayamamıştım. Şimdi anlıyorum, merhabanın “rahat ediniz”, “benden size zarar gelmez” mânâsını. Şarkışla’da bir Ramazan ayında mevlidhan ve cemaat dilinden duydum bir başka aşkla söylenen merhabayı. Dünyaya şeref veren Kutlu Resul için ve on bir ayın sultanı için canı gönülden hoş geldin anlamında “merhaba” diyorlardı hep bir ağızdan iştiyakla. “Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr. Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim”(Ahmed Paşa) Yani, “ezel gününde sevgilinin gözü bana bir merhaba lutfetti. O gün bu gündür, o bakışın mestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım” dercesine. Mektuplaşmanın seyrelmediği zamanlarda, samimî arkadaşlara, güzel dostlara yazılan yazıların ilk cümlesinin başlangıç kelimesiydi merhaba, içten ve riyasız. Büyük şehirde ayrı bir anlamı vardı merhabanın. Durakta rast gelinen komşuya, işyerine varıldığında oradaki arkadaşlara, yolda karşılaşıldığında çoktandır göremediğin dosta içten bir tebessümle el uzatırken dillerden dökülen zerafet buketiydi merhaba. Sonra ne oldu? Günler geçti, aylar yıllar geçti, her şey değiştiği gibi merhabanın anlamı da söyleniş şekli de sıcak samimiyeti de değişti birçoğunun dilinde. Selamünaleyküm yerine “meraba” demeye başlandı zamanla, hello gibi, hola gibi aloha gibi… Soğuk, duygusuz. Ah bu modern iletişim araçlarını kullanan zaman fakirleri hız tutkunları yok mu, temelli içini boşalttılar “merhaba”mızın. Geriye duygusuz, heyecansız sıradan, sessiz üç harf kaldı. ..“mrb”. |
NADİ AKSOY - [email protected] 09.05.2009 |