Görüş |
Bu kadar silâhla darbe olur mu?
Bal gibi olur. Bırak darbeyi, dünya savaşı dahi çıkarılabilir. Nitekim, Birinci Dünya Savaşı bir tabanca ile çıkarılmıştı. 14 yaşındaki bir Sırplı lise öğrencisi Gabriol Pirincip, Bosna Hersek ziyaretinde, Avusturya Macaristan veliahtı Franz Ferdinant’ı ve karısını 28 Haziran 1914’de vurup öldürerek, Birinci Dünya Savaşının başlamasına yol açmıştı. 4 yıl süren savaş dünyayı kan gölüne çevirmişti. Kısaca, Birinci Dünya Savaşı tek bir kurşunla çıkmıştı. Evet, bu kadar silâhla darbe yapılmayabilir. Ama darbeye zemin hazırlanabilir. Ortam müsait bir duruma getirilebilir. Ülke kaos ortamına sürüklenerek, darbe meşrûlaştırılabilir. Abdi İpekçi veya Uğur Mumcu suçlu veya gazeteci oldukları için mi öldürüldüler? Yoksa tanınmış isimler oldukları için mi? Meşhur olmaları ve öldürüldüklerinde büyük sansasyon yapacağı için o isimler seçilmişlerdir. Bir sağdan vurursun solcu vurdu sanır. Bir soldan vurursun sağcı vurdu sanır. Alevî vatandaşların oturduğu mahallelere gidersin, "Sünnîler burayı basacak" dersin. Sünnî mahallelerine gidersin "Alevîler mahalleyi basacaklar" dersin. Tansiyon yükselir. Kardeş kardeş yaşayan, Kurtuluş Savaşını birlikte kazanan insanlar arasına nifak tohumları ekersin. Kahramanmaraş, Sivas, Çorum olayları nasıl çıktı sanırsınız. 23 Ocak 1913, Babıali baskınını hatırlayın, topu topu üç kişi, Enver, Talat ve Cemal Paşalar yaptı. Planladı. 1918’e kadar, Osmanlı İmparatorluğunun kaderine hükmettiler. Demek ki olabiliyor. Çünkü düzenli ve organizeli az bir kuvvet, düzensiz büyük bir kuvveti emri altına alabilir. Yönetebilir. 12 Eylül öncesini hatırlayın. Yılgın kalabalıklar, artık hangi rejim gelirse gelsin diyerek darbeyi kabul edecek bir hale getirilmiştir. Fakat işin ilginci, 12 Eylül sabahı aniden, bıçak gibi anarşinin durmasıdır. Bir merkezden idare ediliyormuş gibi. Halbuki pek değişen bir şey, sadece değişen yönetim. Ama toprak aynı, hava aynı, emniyet kuvvetleri aynı, asker aynı, su aynı fakat yönetim değişik. Amaç yönetim değişikliği olduğu için, olayları çıkaranlar. Sonra da olayları durdurmuşlardır, çünkü amaçlarına ulaşmışlardır. İstedikleri kişileri, iş başına getirmişlerdir. Halbuki demokrasilerde, azınlıkların değil de, çoğunluğun, milletin istedikleri iş başına geçer. Demokrasi fazilet rejimidir. İmtiyaz, ayrıcalık, farklı uygulama olmaz. Kanun önünde bütün insanlar eşittir. Suçluluğu ispat edilene kadar da zanlılar suçsuzdur. Bu yüzden korkmamak lâzım. Gerçekler bir bir su yüzüne çıkacaktır. Yalnız, bu işte samimî isek, anayasamızdaki geçici 15 madde de kaldırılarak, evvelâ şu ihtilâli yapanları hesaba çekelim. Sonra da yapacaklara göz dağı vermiş olalım. Bizden söylemesi.
|
CİHAT ERDOĞ 04.06.2009 |
Mazotçu
Duydum ki bizim ellerde mazot kaçakçılığı yapılıyormuş. Bütün medya sınır köylere dolmuş. At, öküz, katırların resim ve videosunu çekiyorlar. Katır boru hattına şaşkın şaşkın bakıyorlar. Böyle bir kaçakçılığı hayatlarında sanki görmemişler. Oysa devlet bir asırdır orada nelerin döndüğünü iyi biliyor. İş, okul, fabrikanın olmadığı ve yıllarca sıkıyönetimin hüküm sürdüğü yerde kaçakçılık da, töre cinayeti de olur. Tabiî ki yaptıkları kanunsuz işler, bunun aksini savunmak doğru olmaz. Ama 21. yüzyılda at sırtında ekmek aramak her halde bize has bir şey olsa gerek. Bunların neden kaçakçılık yaptıklarını en temelde öğrenmeden bunun hakkında edebiyat yapmaktan kaçınmamız lâzım. Haşmetli dağların çokluğundan dolayı tarım da yapılamıyor. Orada yaşamak ateşten gömlek giymeye benzer. 6 ay yolu kapalı olan bir yer düşünün. Düşünmekte zorlanıyorsanız. Ben size Van’ın Bahçesaray ilçesi olduğunu söyleyeyim. İşte böyle bir yerde kaçakçılığın her türlüsüne rastlamak mümkün. Gerçi, zenginlerin yaptığı vergi kaçakçılığının yanında bunlarınki ne ki? Korucuların bundan ne kadar rant sağladığı da ayrı bir konu. Bana ‘Nerelisin?’ diye sorulduğunda, hep ürkerek cevap vermişimdir. Çünkü Van deyince hemen ‘mazotçu’ esprisini duymamam imkânsız. Bu arada bizim köy İran’a epey uzakta. Yani ben mazotçu değilim. Bunu söyleyince hemen devreye göldeki canavar akıllarına geliyor. Canavar da bizim aşiretten değil. Başka ne kaldı?
KEBAP ÖSS'nin soluk sesini duyar gibiyim. Yavaş yavaş yaklaşıyor. Yaklaşınca büyük hazırlıklar başlıyor evlerde. Bazıları Helvacı Baba’ya gidiyorlar. Bazıları Oruç Baba’ya gidiyorlar duâ etmeye. Ama eğer çocuğun kendisi çalışmamışsa ‘Baba’ nasıl yardım etsin? Çalışanlar içinse hava hoş. Çünkü ne de olsa iş bulma kurumuna yani ÖSS’ye kapak atacaklar. İş kurumu olduğu da tartışılır ya. Üniversite bitirenlerin çoğu amelelik yapıyor. Konu komşuda anneler ‘Oğlum okuyacak vali, kaymakam olacak’ fısıltıları yayılmış etrafa. Ben o bölümü kazanmadığım için annemden 2, 3 oklava yemiştim. Bu arada sınav akşamı uyumak için 1 kazan yoğurt yemenize gerek yok. Sınav mönüsüne de itibar etmeyin. Her zaman ki sıradanlıkla girin sınava. 1 deste kurşun kalem, 5 silgi, 4 kalem açacağı ve üzerine okunmuş suyu sınav mahalline götürmeye kalkmayın. Sınav bitince kebap yemeyi unutmayın. Biraz acılı olsa fena olmaz. Haydi, kolay gelsin. |
ÇETİN KASKA 04.06.2009 |