07 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

En güçlünüzün kim olduğunu size haber vereyim mi? Öfkelendiğinde kendine en iyi hâkim olabilendir.

Câmiü's-Sağîr, No: 1555

07.06.2009


Amerika’dan bir seda, Avrupa’ya İslâmiyetin kudsiyetini işittirdi

Feylesof-i Şehîr Mister Carlyle, Amerika’dan yüksek bir seda ile, bütün Avrupa’ya İslâmiyetin kudsiyetini işittirmiş.

Hem de düşmanlarımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Tabiî, Avrupa da bundan istifadeyle bizi istibdad-ı maneviyeleri altına aldılar. Bu ittihadımızla bu üç düşman-ı bîinsafa—ve başta da ihtilâf olarak—hücum edeceğiz.

Amma, ecnebilere düşman nazarıyla değil, belki saadetimizi, i’lâ-i kelimetullaha bu zamanda vasıta olan terakki ve medeniyete bizi teşvik ve icbar ettiklerinden, dost ve hadim nazarıyla bakacağız.

Hem de, ecnebiler medeniyetleriyle beraber kuvvetli olduklarından, taassup ve husûmete mahal kalmamış. Zira din nokta-i nazarından medenilere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Ve İslamiyeti mahbup ve ulvî olduğunu ef’âl ve ahlâkımızla göstermek ve maddeten terakkî etmekledir. İcbar ve husumet, söz anlamayan veya anlamak istemeyen vahşîlerin vahşetine karşıdır.

Eski Said Dönemi Eserleri, Makalât, s. 91

***

Biz ‘Kalû Belâ’dan Cemiyet-i Muhammedîde dâhiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız, Tevhiddir. Peymân ve yeminimiz, îmandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min Îlâ-yı Kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakkî etmektir. Zira, ecnebîler fünûn ve sanâyi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla Îlâ-yı Kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz.

Amma cihad-ı haricîyi Şeriat-ı Garrânın berâhin-i kàtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak iknâ iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedâileriyiz; husumete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki, adâlet ve meşveret ve kanunda inhisâr-ı kuvvetten ibârettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinâyettir. Ve şimâle müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzî olunmuş olur. “Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir” hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümfermâ olacaktır.

İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil. İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu. Şeriat da hürdür, meşrutiyet de. Mesâil-i Şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz. Yeis, mâni-i her kemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdâdın yadigârıdır.

Bu cümlelerin mâbeynini rabtedecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için mütâliînin fikirlerine havâle ediyorum.

Divân-ı Harb-i Örfî, s. 64

LUGATÇE:

Feylesof-i Şehîr: Meşhur filozof.

zaruret: Şiddetli ihtiyaç, fakirlik.

istibdad-ı maneviye: Manevi baskı.

düşman-ı bîinsaf: İnsafsız düşman.

mahbup: Sevimli.

ef’âl: Fiiller.

cihetü’l-vahdet-i ittihad: Birleştiren temel unsur.

peymân: Yemin.

muvahhid: Bir olan Allah’a inanan.

Îlâ-yı Kelimetullah: Allah kelâmının büyüklüğünü yaymak.

ihtilâf-ı efkâr: Fikirlerin ayrılığı.

berâhin-i kàtıa: Kesin deliller.

husumet: Düşmanlık, kin, garaz.

inhisâr-ı kuvvet: Kuvvetin bir elde toplanması.

tevzî: Dağıtmak.

yeis: Ümitsizlik.

mâni-i her kemâl: Her mükemmelliğe engel.

mâbeyn: Ara, arası.

rabtetmek: Bağlamak.

mütâliîn: Mütâlaa eden, inceleyen.

07.06.2009


Öfke nasıl kontrol edilir? (2)

Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi had konmayan gadab hissini had altına almak, Yaratıcının rızası doğrultusunda ve yaratılış hikmetine uygun yaşayışla mümkün olacaktır. Bunlar yapılmazsa insan, gadap hislerini kontrol edemeyecek, bu durum hem şahsî, hem içtimâî hastalıkları netice verecektir. Bu hastalıklar ibadet ihmalleri ve şefkatin sûistimaliyle oluştuğu gibi, çözümü de bu ihmallerin giderilmesiyle ve şefkatin inkişafıyla mümkün olacaktır.

Bu günkü yazımızda da içtimâî bir hastalığa inkılâp eden, gadap hislerini tahrik eden âfâkî sebepleri anlatacağız.

Kuvve-i gadabiyenin ifrat halde yaşanması sonucu ortaya çıkan duyguya tehevvür denir. Bu ifrat hâl öfkenin, gadabın aşırı ve zararlı hale gelmesini ifade eder. Korkak olan kendine zarar verirken, tehevvür derecesinde gadaplı olan ise, hem kendine hem başkasına zarar verir. Çünkü gadap, insanın aklını susturur ve hatta küfre kadar bile götürebilir. İnsanın öfkesini yenmesine kazm denir. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Allah rızası için gadabını def ederse, Allah da ondan azabını def eder.”

Gadap hissi, şeytanın vesvesesinden hâsıl olur. Eğer bu his, kontrol altına alınmazsa insanın sinirleri bozulur. Ve asabî bir insan haline gelir. Asabî olmak ise, kontrolsüzlük ve şeytanın daha kolay vesvese verebildiği bir hâldir. Şeytanın normal yollarla alt edemediği insanı bu yolla imandan bile ettiği vakidir. Ruhî ve kalbî bir hastalığa inkılâp eden bu his, insanın dünya hayatını da mahveder. Hatta öyle bir duruma gelir ki, bütün uzuvları hasta olur. Çocuğun ağlaması, bağırması ve cansızların hareketinden dahi gadaba gelen insanlar vardır. Koyduğu yerden kayan bir tabak, bir örtü, elindeki bıçağın kesmemesi, halının kayması, saatin çıkardığı ses vb. hallere kızarak, öfkelenip, bağırıp, tekmeleyip ruh dünyası hasta olan insanlar bulunmaktadır. Bu halin en kötüsü de, en ileri boyutu da Cenâb-ı Hakk’a karşı gadab hisleri beslemektir ki, insanı küfre götürür.

Tehevvür dediğimiz, kuvve-i gadabiyenin ifrat hâli, bir kontrolsüzlüktür. Kontrolsüz olan her his, hareket ve davranışlar ise maddî ve mânevî hastalanmaya sebeptir. Mânevî hastalıklar ise, insanı kötü ahlâklı yapar. Kötü ahlâk da insanı insaniyetten çıkarır. Kalbinde kötü hasletler bulunan bir insanın ise, ibadetlerini ihlâs ile yapması güçtür. Çünkü insanın manevî hayatını oluşturan akıl, kalp ve nefis, takva ile temizlenmedikçe yapılan ibadetlerin de insanı muhafaza etme özelliği kaybolacaktır.

Bazı cahil insanlar; tehevvüre, şecaat, izzet-i nefs, hamiyet isimleri takmaktadırlar. Halbuki tehevvür ile bu özelliklerin hiçbir alâkası yoktur. Çünkü şecaat, izzet-i nefs, hamiyet, vakar gibi hâller, vasattan doğan güzel ahlâktır. Bunları vasat yapan ise, bu huyların kullanıldığı yer, zaman ve kişiye uygun olmasıdır. Tehevvür ise, otokontrolün zayıflığı sonucu kime, nerede, nasıl davranacağını bilememe hâlidir.

ÖFKENİN SEBEPLERİ VE

DOĞURDUĞU MANEVÎ HASTALIKLAR

Türlü türlü mânevî hastalıkların sebebi olan gadab hissinin de sebepleri vardır. Yani gadaba sebep olanlar ve gadabın sebep olduğu manevî hastalıklar bulunmaktadır. Bunların en başında, birinin sözlerini yanlış anlamak gelmektedir. İkili ilişkilerde yanlış anlaşılmaya müsait kelimeler kullanmamak, açık konuşmak, şeffaf bir tavır sergilemek gerekir. Bugün öfkesine hâkim olamayıp suç işleyen insanlarla konuşulduğu zaman yanlış anlamaların fazlaca sebep olduğu görülür. Bir şeyi kapalı anlatmak, imalı anlatmak karşı tarafı incitebilir ve dinleyene sıkıntı verebilir. Fakat hayatın içinde böyle insanların varlığı da bir gerçektir. Onları bitirme imkânı olamadığına göre, kişinin kendine hâkim olabilme metotlarını iyi bilmesi gerekir. Böyle bir durumda yapılacak şey, mümkünse, hemen yanlış anlaşılmaya müsâit sözleri karşılıklı konuşarak, sûizanna dönüşmeden yok etmektir. Bu mümkün değilse, sûizan tedavisi gerekir. Yani sûizannın haram olduğunu hatırlamak, bir delilden neş’et etmeyen bir şeye hüküm vermenin yanlış olduğunu düşünmek, Müslümanın hayırlı ve sahih olduğuna inanmak, sûizan yapanın sûizanna maruz kalacağı hakikatini bilmek gibi telkinlerle, sûizan mikrobu öldürülmeye çalışılmalıdır.

Bir sözden iyi mânâ çıkarmaya imkân bulunmazsa, bunun hata ile, yanlışlıkla, unutarak söylendiği düşünülmelidir ki, içinde öfke, kin, nefret ve düşmanlık hisleri büyümesin.

Gadabı (tehevvür hâli) meydana getiren başka bir sebep ise, ahdinde, vaadinde durmamaktır. Bir tarafın verdiği söze va’d denir. İki kimsenin sözleşmesine ahid denir. Yemin ile kuvvetlendirilen vaade, misak denir. İşte, karşılıklı sözleşme, haber verilmeden bozulursa, bu gadaba sebep olur. Bu bir şekilde ailede, küçük dairelerde olabileceği gibi, büyük dairelerde, milletler arası sözleşmelerde de olabilir. En tehlikelisi ve Allah’ın gazabına sebep olanı ise, Allah ile yapılmış olan ahdi bozmaktır ki, insanlığın başına gelen felâketler bu yüzden olsa gerektir. Aile içinde eşlerin birbirine verdiği sözler, anne babanın çocuklarına verdiği sözler, arkadaşların, milletlerin ve dahası insanlığın Yaratıcısına verdiği sözler bozulduğu zaman, insanların kendi aralarında gadab hisleri tahrik olur, ikincisinde ise Cenâb-ı Hakk’ın gazabını celbe sebep olur.

Gadaba sebep olan bir başka unsur ise, aynı zamanda bir mânevî hastalık da olan hıyanettir. Hainlik haramdır ve münafıklık alâmetidir. Münafıklık ise, itikatta ve davranışlarda olmak üzere ikiye ayrılır. İtikatta münafık olan hainler, Allah ile bağını keserler; davranışlarında münafık olanlar ise, emin, güvenilirlik vasıflarını kaybederler. Oysa mü’min herkesin elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.

Bediüzzaman, İşârâtü’l-İ’câz adlı eserinde münafıkların özelliklerini anlatırken şöyle bir tesbitte bulunur: Münafıklar ifsat eder. İfsadattan fitne, fitneden hıyanet doğar. Münafık kimsede tereddüt vardır. Yani kat’î bir hüküm sahibi değildir. Bu da sebatsızlığı, o da mesleksizliği ve emniyetsizliği doğurur. Dolayısıyla hain olan insanlara, ne hainlik yaptıkları inanır, ne de içinde bulunduğu taraftakiler inanır. İşte böyle bir insan ise, birçok insanın gadabına sebep olur.

Gadaba sebep olanlar sadece bu kadar değildir. Kibir, yalancılık, hırs, gıybet gibi mânevî hastalıklar da gadaba sebep olur. İşte bu gibi sebeplerden dolayı gadab eden kimse, intikam alamadığı zaman o gadabı hıkd’a döner. Yani adavet etmek, nefret etmek ve kin gütmeye dönüşür. İşte bu durumda da, Bediüzzaman’ın adaveti yok etme formülünü kullanmak gerekecektir. Yani bir kimseden sana gelen bir fenalığı bütün bütün ona verip mahkûm edemezsin. İlk olarak kaderin onda bir hissesi var. İkincisi, nefis ve şeytanın da bir hissesi var. Üçüncü olarak, kişinin kendi nefsinde görmek istemediği kusurları var. Dördüncüsü de, bâkî kalan küçük bir hisseyi de, hasmını mağlûp edecek bir uluvvücenaplık olan affetmekle mukabele etmek olacaktır. Bu formül uygulanmaz ve adavet kalbe yerleşirse, insanın hem şahsî, hem içtimâî hayatını zehirlendirecek farklı farklı mânevî hastalıkları doğuracaktır. Meselâ haset, şematet (başkasına gelen belâ ve zarardan dolayı sevinmek), dostluğu bırakıp küs olmak, aşağılamak, gıybet etmek, eziyet etmek, alay etmek, yalan söylemek gibi.

Öfke kontrolünün ilkyardım gibi hızlı tedbirini ise, Hazret-i Peygamber (asm) şu hadisi ile bildirmiştir: “Öfkelendiğinizde abdest alın.” Öfke, şeytandandır. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateşi ise, su söndürür. Öfkelenen insanın pozisyon değiştirmesi gerekir. Ayakta ise, oturmak; oturuyor ise yatmak. Bunun hikmeti ise, şudur: Ayakta olan birisinin intikam alması daha kolaydır. Oturunca azalır. Gadab kibirden doğar. Yatmak ise, kibrin azalmasına sebep olur.

NETİCE

İnsanların kin, nefret ve öfke hislerinden kurtulması, küresel bir huzurun sağlanması, evrensel bir barışın tesis edilmesi, aralarındaki merhamet ve adalet duygularını yaygınlaştırmalarına bağlıdır. Sadece kanun ve kurallarla sağlanmaya çalışılan adalet, tam bir adalet olmayacaktır. Çünkü hakikî adalet kalplerde vicdan mekanizmasının harekete geçmesiyle gerçekleşecektir. Vicdanın harekete geçmesi ise, her an, her vakit Yaratıcı’nın azametini zihinlerde tesbit etmekle, yani küllî akla (Şeriate) uymakla olacaktır. Bunun yolu ise, ihlâslı ibadetlerdir. İbadet yapan bir insan, haddinden tecâvüz etmeyecek, bu hâli cemiyet içinde adalet hislerini ortaya çıkarıp, zulüm hislerini yok edecektir. Ayrıca İslâmiyet, merhamet ve şefkati sadece insanlara hasretmeyerek, bütün varlığı kucaklayabilecek bir şekilde ortaya koyan bir dindir.

YASEMİN YAŞAR

07.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl
Reklam Linkleri: Risale Yorum- Risale Çocuk- Yemek Tarifleri - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Satılık Tekne- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis