Basından Seçmeler |
AB karşıtı yaygara... Az sonra!
Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin üye olmasını istemeyen grupların gücü arttı ya... Önümüzdeki günlerde, bizdeki atanmış nasyonalistler (ulusalcılar ve milliyetçiler) ‘fırsat bu fırsat’ diyerek harekete geçerse, hiç şaşırmayın. “Nasıl olur; Avrupa Birliği’ne tam üyelik, Türkiye’nin devlet politikası değil mi” demeye kalkışmayın. “Ülke menfaatini düşünüyor” maskesini takıp alttan alta sürece balta vuranlar çoktur bizde. Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz bir keresinde, “Asıl sorun AB karşıtları değil, AB’ci gözüküp çelme takanlar” demişti. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in günlüklerinde de buna rastlamıştık. *** 25 Ekim 2004’teki Kuvvet Komutanları toplantısında şöyle diyor Örnek: “AB’nin ilerleme raporu bizim için büyük bir şans oldu. (...) Bizim bundan sonra yapmamız gereken, AB’nin (Türkiye’yi) istemediğine dair olan konunun üzerine giderek, her tarafta bunu yaygınlaştırmamız. “Böylelikle Hükümetin eline geçmiş olan AB kozunu elinden alarak, onları iç siyasete döndürerek, bizden korkar hale getirmemiz lazım. “En önemli konu Kıbrıs (...) Kıbrıs’ı istediğimiz şekilde çözümsüz olarak bırakmalıyız ve bu arada Kıbrıs muhalefetinin seçimi kazanmasını da önlemeliyiz. Böylece AB’ye ikinci bir darbe vurabileceğiz.” *** Şu anda iktidarda AKP’nin olmasına bakmayın. “Kafadan askerci” olmayan herhangi bir hükümet, sadece Meclis’teki muhalefetle değil, başta apoletliler olmak üzere, atanmışlarla da uğraşmak zorundadır. Onlar Avrupa Birliği’ni istemez. Çünkü: * AB’ye girmiş bir Türkiye’de, şiddeti savunanlar haricinde (Venedik Kriterleri) parti kapatılmayacak... * Pazar günkü seçimlerde, Belçika’da bölge parlamentosuna seçilen türbanlı Türk kızı Mahinur Özdemir ve benzerleri örnek olacak. * Kıbrıs, Kürt ve Alevi sorunları çözüleceği için, Kemalist bürokrasinin manipülasyon araçları elinden alınmış olacak. *** Gün gelir, Avrupa’daki siyasi hava değişir. Bizim asıl sorunumuz dışta değil, içte... Her konuda ayak bağı olan tutucu bürokrasi, kendisini asli görevine döndürecek olan AB sürecine direniyor. Ruhban Okulu’nun açılması ve Patrik Bartholomeos’un ekümenik sıfatının tanınması gündemde ya... Kulaklarınızı tıkayın, şamata başlıyor.
Sabah, 11.6.2009 |
Emre Aköz 12.06.2009 |
AKP zorlanıyor
İktidar partisi yerel seçim yenilgisinin şokunu üzerinden atabilmiş değil ve kolay kolay atacağa da benzemiyor. Zira 29 Mart’ta AKP’nin kayıplarını CHP, MHP, DTP ve SP aralarında bölüştüler. Dolayısıyla AKP’nin tekrar yükselişe geçebilmesi için dört cephede birden savaş yürütmesi gerekiyor: MHP ile Türk, DTP ile Kürt milliyetçiliği; CHP ile laiklik, SP ile İslamcılık konularında rekabet etme zorunluluğu AKP’nin krizini ve açmazını derinleştiriyor. AKP bu dört cepheden herhangi birine yoğunlaşırsa, örneğin SP korkusuyla dini motifleri öne çıkartırsa merkez seçmeni iyice kaybedebilir; kentli orta sınıfların “yaşam tarzı” kaygılarını gidermeye kalktığında da muhafazakâr tabanın öfkesiyle karşılaşacaktır. Türk ve Kürt milliyetçilikleri arasında sıkışıp kalmış olma durumundan nasıl çıkabileceği de apayrı bir bilmece. AKP Lideri Erdoğan bütün bu sorunların farkında olduğu için kabinede köklü bir değişikliğe gitti, bütün kozlarını sahaya sürdü ve nerdeyse yeni bir hükümet kurdu. Fakat bugüne kadarki performansına baktığımızda yeni hükümetin şapkadan tavşan çıkaramadığını, bundan böyle de çıkarmasının epey zor olduğunu görüyoruz. Bunda ekonomik krizin payı kuşkusuz çok büyük fakat AKP’nin kendi içindeki ciddi yapısal sorunların rolünü de unutmamalıyız. Örneğin Nihat Ergün ve Sadullah Ergin gibi en etkili iki grup başkanvekilinin bakan olması ve yerlerine henüz kimsenin seçilmemesi nedeniyle AKP TBMM Grubu nerdeyse felç olmuş durumda. Bu yüzden Erdoğan iki haftadır kapalı grup toplantıları düzenleyerek milletvekillerine sahip çıkmak istiyor fakat onun özellikle mayın konusunda takındığı azarlayıcı üslubun grup üzerinde olumsuz etki yaptığı söyleniyor. Daha vahim bir sorun parti teşkilatında yaşanıyor. 2007 Genel seçimlerinin ardından MYK’dan bazı isimlerin bakan yapılması parti yönetiminde belli bir boşluğa neden olmuştu. Şaban Dişli ve Dengir Fırat’ın peş peşe gelen istifaları yüzünden AKP epey sarsıldı. Bir iddiaya göre Erdoğan, yerel seçim yenilgisinde parti yönetiminin sorumluluğunun yüksek olduğuna inandığı için yeni kabineye kimseyi almadı ve kongrede üst yönetimi çok büyük ölçüde yenilemeyi düşünüyor. Bütün bu yapısal sorunların gerisinde çok önemli bir ideolojik-siyasi kriz yatıyor.
Vatan, 11.6.2009 |
Ruşen Çakır 12.06.2009 |