17 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Kur'ân'ı ezberleyen, yaşayışıyla onun hükümlerine ayna olan kimseler, Kıyamet Günü Cennet ehlinin rehberleridir.

Câmiü's-Sağîr, No: 1985

17.06.2009


Hakim ve mahkeme tarafgirlik şaibesinden müberra olmalı

Evet, hakim ve mahkeme tarafgirlik şaibesinden müberra ve gayet bîtarafane bakması birinci şart-ı adalet olduğuna dair binler vukuat-ı tarihiyeden, Hazret-i Ali Radiyallahü Anhın hilâfeti zamanında bir Yahudî ile mahkemede beraber oturmaları ve çok padişahların adi adamlar ile mahkeme-i adalette görülmesi gibi çok hâdisât-ı tarihiye var...

Tarihçe-i Hayat, s. 202, (yeni tanzim, s. 355)

***

Adliyede, adalet hakikati ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki, İmam-ı Ali (r.a.) hilâfeti zamanında bir Yahudi ile beraber mahkemede oturup muhakeme olmuşlar. Hem bir adliye reisi, bir memuru kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit, o memurun o zâlim hırsıza hiddet ettiğini gördü, o dakikada o memuru azleyledi. Hem çok teessüf ederek dedi: “Şimdiye kadar adalet namına böyle hissiyatını karıştıranlar pek çok zulmetmişler.”

Evet, “Hükm-ü kanunu icra etmekte o mahkûma acımasa da hiddet edemez; etse zâlim olur. Hattâ, kısas cezası da olsa, hiddetle katletse, bir nev'î katil olur” diye, o hâkim-i âdil demiş.

İşte, madem mahkemede böyle hâlis ve garazsız bir hakikat hükmediyor. Üç mahkeme bizlere beraat verdiği ve bu milletin yüzde—bilseler—belki doksanı, Nur Talebelerinin zararsız olarak millete ve vatana menfaatli olduklarına pekçok emârelerle şehadet ettikleri halde, burada o mâsum ve teselliye ve adaletin iltifatına çok muhtaç Nur Talebelerine karşı ihanetler ve gayet soğuk hiddetli muameleler yapılıyor. Biz her musîbete ve ihanetlere karşı sabra ve tahammüle karar verdiğimizden, sükût edip Allah’a havale ederek, “Belki bunda da bir hayır var” dedik.

Tarihçe-i Hayat, s. 487, (yeni tanzim, s. 861)

***

Hazret-i Ömer, hilâfeti zamanında, âdi bir Hıristiyan ile mahkemede birlikte muhâkeme olundular. Halbuki, o Hıristiyan İslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhâlif iken, mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösterir ki; adâlet müessesesi hiçbir cereyâna kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki, komünist olmayan Şarkta, Garbda, bütün dünya adâlet müesseselerinde cârî ve hâkimdir.

Tarihçe-i Hayat, s. 564, (yeni tanzim, s. 1000)

***

Saadet-i beşeriye dünyada adaletle olabilir. Adalet ise, doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterdiği yol ile olabilir. (...)

Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlâhiye namına ve hakaik-i İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve mânevî kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, Ye’cüc ve Me’cüclere teslim-i silâh edecekler diye kalbe ihtar edildi.

Hutbe-i Şamiye, s. 83

LÜGATÇE:

tarafgirlik: Taraf tutmak.

şaibe: Leke, kir, kusur, hata.

müberra: Temiz, kusurdan uzak ve arınmış.

bîtarafane: Tarafsız bir şekilde.

şart-ı adalet: Adalet şartı.

vukuat-ı tarihiye: Tarihî vakıalar, hadiseler.

hâdisât-ı tarihiye: Tarihî hadiseler.

bilâ-tefrik: Ayrım yapmaksızın.

hissiyat: Hisler, duygular.

saadet-i beşeriye: İnsanlığın mutluluğu.

hakaik-i İslâmiye: İslâmî hakikatler, gerçekler.

Ye’cüc ve Me’cüc: Kur’ân’da bahsi geçen, ortalığı fitne, fesat ve anarşiye boğacakları bildirilen bir kavmin ismi.

Bediuzzaman Said Nursi

17.06.2009


Cennete cismaniyetin hikmeti

Cennet, güzelliklerin toplandığı havuzun adıdır. Şu kâinatta her şey bir kemâle doğru koşmaktadır. Kemalin zirveye çıktığı yerin adıdır Cennet. Maddî ve mânevî her türlü kemal en zirve noktaya ancak orada ulaşır.

Hayal edilen ve edilemeyen güzelliklerin en yüksek mekânı, gözün görmediği, kulağın işitmediği, insan kalbinin hissedemediği güzelliklerle doludur Cennet.

Cennetteki manevî hayatı herkes anlayabilir. O yüksek manevî hayata uygun olarak devam edecek olan maddî ve cismânî güzellikleri ise anlamakta sıkıntı yaşanmıştır. Bu konu, İslâm tarihinde filozoflarla kelâmcılar arasında tartışma konusu olarak öne çıkan bir başlık olmuştur.

Güzellik veya lezzet alma denilen şey sadece bizim duyu ve duygularımızla alâkalı değildir. Onun ötesinde de ifade ettiği mânâlar vardır. Lezzet ve güzellikleri insan, bazen kendi hissiyatına göre tartmakta ve yanlış ölçebilmektedir. Hissiyatın karıştığı ölçüler bazen adalet çizgisinden uzaklaşabilmektedir. Buna rağmen bunu tartacak olan da yine insanın nefsidir. Güzelliğin güzellik olmasını sağlayan ve Allah’ın isimlerine bakan yönü ile irtibat kuracak olan da yine insan nefsidir.

Bütün güzelliklerin güzel olmasını sağlayan önemli bir sebep Allah’ın güzel isimlerine ayna olması cihetidir. Meselâ, Rezzak ismi insanın manevî hayatına hitap ettiği gibi maddî hayatına da hitap etmektedir. Mide, göz, kulak Rezzak ismine aynalık edebilmesi için maddî olarak da rızık almaları gerekmektedir. Bu muhatap oluşun ise devamlı ve sonsuz olması gerekmektedir. Yani Allah’ın isimlerinin tecellileri ahirete ve Cennete kadar uzanmaktadır.

Bu dünyada toprak unsuru, hayata ve rızka menşe ve sebep olma noktasında diğer unsurlardan daha fazla öne çıkmışsa ahirette ve Cennette onun en mükemmelinin bulunması gerekmektedir. Bu dünyada örneği olan bütün güzelliklerin en son sınırı Cennette olacaktır. Cismaniyet de bunların arasındadır.

Allah’ın isimlerinin tecellisi bu dünya ile sınırlı değildir. Sonsuza kadar devam edecektir. Cennet ve Cehennemde de devam edecektir. Burada dile verilen tat alma özelliği, bin bir tadı nasıl ayırıyorsa orada da bu özellik daha güzel bir şekilde devam edecektir.

Ahirette bunlar ortadan kalkacak olursa, Allah’ın isimlerinin tecellîleri sınırlanmış olur. Halbuki onlar ebedî olarak tecelli etmeye devam edeceklerdir. Dünyada rızık veren isim ahirette de vermeye devam edecektir. Burada lezzetleri tattıran isim orada da tattırmaya devam edecektir. Dünyada maddî lezzetler nasıl öne çıkıyorsa, insan nefsi tezekkî etmek kaydı ile insanın diğer duygularından daha yüksek bir özellik kazanıyorsa, ahirette de cismanî lezzetler ruhanî lezzetlerin önüne geçecektir. Orası lezzet yurdudur. Maddî lezzetler de öne çıkacaktır.

Allah’ın isimlerinin hazinelerini keşfedecek ölçü birimlerinin bir çoğu cismaniyettedir. Bunların tecellisi dünyadakinden daha güzel şekilde ahirette devam edecektir. Bunun en güzel yeri de Cennettir. Buranın her türlü mahsülâtı orada toplanmaktadır. Cismaniyetin mahsülâtı da orada toplanacaktır. Şu kâinatta akan lezzet nehirlerinin havuzu Cennet olacaktır.

“Elbette, şu seyl-i kâinatın bir havz-ı ekberi ve bu kâinat tezgâhının işlediği mahsülâtın bir meşher-i âzamı ve şu mezra-i dünyanın bir mahzen-i ebedîsi olan dâr-ı saadet, şu kâinata bir derece benzeyecektir; hem cismânî, hem ruhânî bütün esâsâtını muhâfaza edecektir. Ve o Sâni-i Hakîm ve o âdil-i Rahîm, elbette cismânî âletlerin vezâifine ücret olarak ve hidemâtına mükâfat olarak ve ibâdât-ı mahsusalarına sevap olarak, onlara lâyık lezâizi verecektir. Yoksa, hikmet ve adâlet ve rahmetine zıd bir hâlet olur ki, hiçbir cihetle O'nun cemâl-i rahmetine ve kemâl-i adâletine uygun değildir; kàbil-i tevfîk olamaz.”1

Dipnot: 1- Nursî, Bediüzzaman Said, Sözler, s. 459.

ALİ SARIKAYA

17.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl
Reklam Linkleri: Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis