18 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

O makamlar, yan gelip yargı kararı bekleme makamı mı!

Başbakan ile Genelkurmay Başkanı’nın, herhalde “yanılıp” milleti de yanılttıkları bir husus var.

Bunu dün de “Komple komplo” başlıklı yazıda vurgulamaya çalıştım.

Bir daha:

Şu “konuyu mahkemeye götürme” meselesi!

Sicil ya da askeri; sözde bağımsız yargı hevesi.

***

Elbette “komplocu, şantajcı, tezgâhçı” ve ille de “darbeci” yargıda yargılanır.

Bulaşıkların bulaşık makinesinde, çamaşırların çamaşır makinesinde yıkandığı gibi.

Yani yer orasıdır.

Lakin;

“Yürütme” görevlisi olan, “idari sorumluluk” taşıyan...

Sanıkların üstü konumundaki Genelkurmay Başkanı ile onun bağlı bulunduğu varsayılan Başbakan, “devlet içindeki komplo ve darbe tasavvuru” meselelerini, bir arazi anlaşmazlığı imişçesine, çokça başvurdukları birer “hakaret iddiası ve davası” imişçesine, “yargıya götürmekle” kifayet edemezler. “Bağımsız yargı kararı”nı bekleyerek duramazlar.

***

1. Hesap soracaklar;

2. Hesap verecekler.

***

Cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devleti üstüne bol keseden sivil veya askeri laf edebilenler yukarıdaki iki maddeyi bilmezden gelemez.

G1. Genelkurmay Başkanı emri altındaki birim ve kişilerle ilgili hesap soracak.

G2. Genelkurmay Başkanı, öncelikle Başbakan’a hesap verecek.

B1: Başbakan kendisine bağlı Genelkurmay Başkanı’na hesap soracak;

B2: Başbakan TBMM’ye ve millete hesap verecek.

***

Onbinlerce “ast”ın, kıdemleri ve yaşları da küçük olduğu zaman bile sadece rütbeleri daha büyük diye “üstler”in iki dudağı arasında, bazen en entipüften sebeplerle bile, sorgusuz sualsiz ve de yargısız, günlerce, haftalarca “oda hapsi, göz hapsi” alabildiği bir orduda...

İnsanların, şu solda veya o sağda olduğu gerekçesiyle, yargısız ordudan atılabildiği bir kurumda...

Demek ki her şey ille de yargı, bağımsız yargı, adaletin tecellisi meselesi değildir!

Genelkurmay Başkanı ne derse desin; “hukuk mezunu” olsalar bile “ast”subayları bünyesine sokmayan, omzunda rütbelerle insanların üst veya ast olabildiği “askeri yargı” kurumunun “hiyerarşi” bağımsızlığı izafidir.

Yine de...

Hepsi bir yana...

Komplo, darbe, tuzak, tezgâh gibi meselelerde, her şey yargı değildir.

Ne darbeler yargı kararı bekler...

Ne de darbe, komplo önlemesi gerekenler ilk adımda bunu beklemeli.

***

Elbet, “karşı komplo” şüphelerinin aydınlatılması, gerçeğin tam manasıyla ortaya çıkarılması açısından “yargı” hayati...

Ama “Çürümüş bir şeyler varsa Danimarka Krallığında”, bu koku Başbakan’ın da, Genelkurmay Başkanı’nın da üstüne feci halde siner.

Hem de anında.

Her ikisi de...

Bizim gibi yorumcu...

Belki sizin gibi dikkatli izleyici...

Herhangi biri gibi mahkeme kararı bekleyen davacı...

Öylesine müşteki...

Veya merhamet ile adalet isteyen mağdur olmakla yetinemezler.

O makamlar “yan gelip yargı kararı bekleme makamı” mı!

***

Öyle de komplo varsa, şöyle de komplo varsa, her ikisini de bağlar...

Onun dışında...

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!

Madem cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devletine bağlısın...

İşinizi iyi yapın hocam, artık anamız ağlamasın!

Umur Talu

Sabah, 17.6.2009

18.06.2009


Ordu ve kalite

“Milliyet” Gazetesi’nin pazar ilávesinde, cihet-i askeriyeye hayli meyilli olduğu anlaşılan Profesör Dr. Celál Şengör, mülákatı yapan Devrim Sevimay’a şöyle konuşuyordu:

“Harp Okulu’na müracaat ne kadar? 33 bin kişi! Kaç kişi alacaklar; 120 kişi!

“Bu, tabii ki kalitenin kanıtı; 33 binden 120’yi seçmek ne demek...”

***

ASLINDA, istatistikî açıdan bakıldığında ünlü jeoloğun mantığı doğruluk arzediyor.

Gerçekten de, rakam orana vurulduğu takdirde yüzde sıfır virgül dörde tekabül eder.

Dolayısıyla, bu kısıtlı “elit”e dahil olup Harp Okulu’na giren öğrencilerin, Frenklerin “krem dö la krem” dediği türden bir “kaymak” oluşturduğunu söylemek yanlış sayılmaz.

***

TAMAM da, tercihleri belirleyen kıstaslar nelerdir? Çıta hangi ölçeğe göre ayarlıdır?

Örneğin, bir futbol takımı gençler ekibinde yetiştireceği oyuncuları seçerken, ince eleyip sık dokuyarak, meşin yuvarlağa en yatkın olan adayları bünyesine toplar.

Kimseden kimya veya coğrafyada da álim olmasını istemez. Böyle bir şey bek- lemez.

Sonra, o yetiştirme sırasında antrenör toy oyunculara şekil verir. Onları eğip, büker.

Ve, bu takım gerçekten de çok kaliteli olabilir ama, kıstasları pas, çalım ve şut melekeleri tayin ettiğinden, o kalite ancak ve ancak futbol branşıyla sınırlı kalır.

***

İMDİİ, Harp Okulu’na girebilen o binde dörtlük “elit”in ilkin zeká, bilgi ve bedeni yeterlilik sınavlarıyla elenmesi zaten çok doğal çok olduğundan, bunları bir kenara bırakalım.

Artı, şüphesiz ki dünyanın bütün orduları gibi, TSK’nın da vatanseverlik, fedakarlık, kahramanlık gibi “pathos” içeren kriterlere öncelik vermesi yadırganamaz. Bu da doğaldır!

Fakaat, bunlar doğaldır ama yeterli değildir! Acaba söz konusu kriterlere, o adayların çağımız dünyasını algılayış biçimi ve sivil rejime mutlak sadakat ilkesi dahil edilmekte midir?

Meselá, “27 Mayıs darbesi meşrû muydu, değil miydi” sorusu sorulduktan sonra, ez kaza “meşrûydu” cevabını verenlere derhal kapının tokmağı gösterilmekte midir?

Veya, “andıç neydi ve kimler tarafından kime karşı komplo düzenlendi” sorusunu yanıtlayamayanlar, yakın tarihi sınavını geçemedikleri için derhal dışlanmakta mı- dırlar?

Hiç sanmıyorum ve bu yüzden de, Prof. Şengör’ün vurguladığı nicelik “kalite”sinin, kıstaslar militarist ruhiyatta belirlendiği için, niceliğe yansıdığı konusunda şüphe besliyorum.

***

OYSA, ordu tabii ki futbol klubü değildir! Yetiştireceği kadroların tek doğrultu yerine çok yönlü bakışa sahip olması ve çağımız dünyasına ayak uydurması kesin bir zorunluluktur.

Yani, Harp Okulu’na giriş kriterleri bir yana, tıpkı antrenörün genç oyuncuyu en yeni taktiklere göre eğitmesi gibi, Okul’daki derslerin de en geniş ufuklara açılması gerekir.

Ama heyhat, mahallede “Ku Klux Klan” üyesi aramaktan, sanki Clausewitz’in iç ve dış dengelere ilişkin strateji dersi öğretilmemiş gibi, “Ergenekon” zanlısı en üst komutanların inanılmaz “hesaplar”ına (!), ortaya çıkan sayısız örnek hiç de böyle bir ufuk yansıtmıyor.

Öyle ki, andıçlardaki Türkçe yanlışları bir yana, MGK sekreterliğine ulaşmış general dahi ciddi ciddi, mensup olduğu ordu NATO üyesiyken, Çin’le ittifaktan dem vurabiliyor.

Yani, zahir tekno-militer alanda mevcut olan bir “kalite”, TSK kendisine sivil hayata müdahil olmak misyonunu da vehmettiğinden, oraya bulaştığında, tam taponluğa dönüşüyor.

***

OYSA hiç şüphesiz, o TSK’nın nicelik “kalite”sini nitelikte de tutturması gere- kiyor.

Ve bunun tek yöntemi, önce otuzüç bin aday arasından yüzyirmi aday seçerken, çıtayı demokratik orduların evrensel kıstasları seviyesine çekmekten; sonra da, onları yalnız ve yalnız mesleki “elit” oluşturmak için eğitirken, öğretim zihniyetini sivilleştirmekten geçiyor.

Hadi Uluengin

Hürriyet, 17.6.2009

18.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.