18 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Siz Allah yolunda bağışta bulunmaya çağrılan kimselersiniz. Fakat içinizden bazıları cimrilik eder. Cimrilik eden ise kendi zararına cimrilik etmiş olur. Allah ganîdir; muhtaç olan sizsiniz.

Muhammed Sûresi: 38

18.06.2009


İstibdat, sû-i istimâle müsâit bir zemindir

Suâl: “İstibdat nedir; meşrûtiyet nedir?”

Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hattâ her şeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.

Evet, taklidin pederi ve istibdâd-ı siyâsînin veledi olan istibdâd-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.

Suâl: “İstibdat bu derece bir semm-i kâtil olduğunu bilmezdik. Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esâsiyle tedâvi edecek olan tiryâk-ı meşrûtiyeti bize târif et.”

Cevap: Bâzı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hâl-i hazırdan fehmettiğiniz meşrûtiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükümetin hedef-i maksadı olan meşrûtiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim.

İşte, meşrûtiyet “Ve işlerde onlarla istişâre et.” (Âl-i İmran Sûresi: 159); “Onların aralarındaki işleri istişâre iledir.” (Şûrâ Sûresi: 38) âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kânundur, şahıs değildir.

Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti, ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekasıyla ibkâ edecek; siz daha me’yus olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vâhid-i istibdâdı lâyetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz. Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd eder; siz de câmid olmaya râzı olmayınız. Üç yüz milyondan ziyâde ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder; siz de o râbıtayı muhâfaza ediniz. Zîrâ meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizâza geldi. Zîrâ, milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakîki ve nisbî ve izâfîden mürekkeptir. Başka millete benzemiyoruz.

Münâzarât, s. 22, (yeni tanzim, s. 50)

LÜGATÇE:

rey-i vâhid: Tek görüş.

mâhi: Mahvedici.

ağrâz: Garazlar.

beyne’l-İslâm: Müslümanlar arasında.

îkâ: Ortaya çıkarma, meydana getirme.

müşevveş: Karışık.

semm-i katil: Öldürücü zehir.

adem-i ülfet: Alışık olmama.

akvâm: Kavimler.

eşvâk: Şevkler.

bes: Yeter.

lâyetezelzel: Sarsılmaz.

lâyetefellel: Ağzı kırılmaz ve körelmez.

rapt: bağlama.

Bediuzzaman Said Nursi

18.06.2009


Okumanın zamanı

İNSANLAR, doğduğu günden öldüğü güne yani “beşikten mezara” kadar uzun bir terakkî ve tekâmül süreci yaşamaktadır. Karanlık bir âlemden dünyaya gözünü açan insan, her türlü bilginin sahibi olmaya muhtaçtır. Buna, eğitim çağına gelinceye kadarki dönemde “ana kucağı”nda, diğer bir deyişle “aile okulu”nda başlar. Bu, ilk ve en esaslı temeldir.

Bilmek için öğrenmek, öğrenmek için de okumak gerekir.

Hâlık-ı Kâinat’ın, Hâbib-i Zîşân’ına ilk emri: “Oku!” değil mi? Yani ona:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle–yazmayı—öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir”1 buyurmadı mı? Cenâb-ı Hak, insana verdiği değeri; okumanın, öğrenmenin üstünlüğünü; bunların insana kendisinin bir ihsanı ve ikramı olduğunu ifade etmektedir Kur’ân’da.

Burada, insanı okumak, olayları okumak, kâinatı okumak, düşünceleri okumak; yüzünden okumak, gözünden okumak gibi bazı belirtilerden hareket ederek bir mânâyı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak, hissetmek tarzındaki birçok mecâzî okumalar akla gelse de, esas kastedilen ve asıl olan, yazılı metinleri okumaktır.

Gazete okur gibi “haber edinme” maksadıyla okumak; ders kitabı gibi “tümünü anlamak ve öğrenmek” için okumak; şiir, roman, hikâye gibi “eğlence olsun” diye okumak; ya da “ilme tâlip, kemâle müşteri” olmak için okumak mümkün. Örnekler çoğaltılabilir. Netice:

Okumak, okumak, okumak…

Ünlü Fransız edebiyatçı Honoré de Balzac: “Kurnaz insanlar okumayı küçümserler, basit insanlar ona hayran olurlar, akıllı insanlar ise onu kullanırlar” diyor.

Ne demek istiyor Balzac?

Anlaşılan veya anlaşılması gereken şu: Kendisini kurnaz, birçok şeyi de bildiğini zanneden bir kısım insanlar okumayla barışık değildirler ve ona ihtiyaç duymazlar. Bazıları, okumanın lüzumuna inanırlar fakat bahaneler silsilesiyle bir türlü bu güzel olguyu hayatlarına kazandıramazlar. Sonuncu grup insanlar ise; öncelik sıralamasına göre “ekmekten, sudan sonraki ihtiyaç” olarak görürler ve hayatlarına “mâl” ederler okumayı.

Dünyadaki ilim, bilim, teknoloji; buluşlar, keşifler okumanın sonucu, çalışmanın meyvesi. Büyük işler başarmış, insanlara yön vermiş kişilerin çok kitap okudukları muhakkak. Kitap ilmin hazinesi, okumak ise kapısının anahtarıdır.

Âhirete, ebedî hayata dair malûmâtlar okumakla elde edilir. Cenâb-ı Hakk’ın kapısını çalmak mânâsındaki duâ da bir okumak değil mi? Kur’ân’ı okumasaydık yaratılış maksadımızı nasıl anlar, Yaratan’a nasıl yönelirdik dünyada? Okunmamış olsaydı, nasıl bilinirdi tarih?

Okuyanlar yazmışlar dağlara, taşlara okunsun diye bunca yıl…

İyi şeyler, güzel şeyler okumalı. Hem dünya ve hem de âhiret hayatına lüzumlu bilgiler ihtivâ eden, yol gösteren; güzel davranışları sevdirici, ve bunları meleke edinmeye sevk edeci gazete, dergi ve özellikle kitapları sık okumalı, çok okumalı.

Okumaya alışmak ve onu alışkanlık hâline getirmek lâzım hayatımızda. Dışarıda bulunduğumuz; derste, sohbette, toplantıda olduğumuz zamanların dışında mutlaka okumalıyız, her günün belli bir zaman dilimini okumaya tahsis edip, okuma disiplini kazandırmalıyız hayatımıza.

Bediüzzaman Hazretlerinin, kendilerine tavsiye ettiği her okuma miktarına, bağda, bahçede, tarlada çalışmaktan son derece yorgun düştükleri için; “O kadar da okuyamayız Üstadım” diyen Savlı Nur Talebelerine söylediği “Öyle ise, kitabın kapağını açın, kapatın” taktiğini göz önünde bulundurarak kitabın kapağını açmalı ve hiç olmazsa birkaç sayfa da olsa, okumalı.

Günlük elli, altmış; hatta yüz sayfa okuyanları biliyoruz geçmişte… Cebimizde, çantamızda küçük kitap bulunurdu her zaman. Ele geçen boş zamanı fırsata dönüştürmeli ve okumalı “Nur’ları”, dağarcıklar dolmalı. Çünkü, gün, bugün!

Alman halkının günlük okuma süresi yirmi dört dakikadan on sekiz dakikaya düşünce, Alman Devleti okuma seferberliği ilân etmiş. Türkiye’de ise bu sürenin günlük ortalamasının sadece on iki saniye olduğunu görüyoruz. Bu istatistikî tesbitin doğru olmamasını temenni ediyorum. Aksi hâlde, çok vahim bir sonuç!

Her ne kadar, öğrenme ihtiyacı sesli ve görsel materyallerle giderilebilse de; okumanın, okunan metni sindirerek mütalâa etmenin vereceği haz bir başka.

Günümüzde, elektronik ortamda birçok yayın, birçok yayımcı site ortaya çıksa da, kâğıttan mamul kitabın yerini tutması mümkün değil. Ne kadar çok internet sitesi kurulursa kurulsun, ne kadar çok e-kitap yayınlanırsa yayınlansın, gerçek kitaba mahsus kâğıt tozunun ve basıldığı mürekkebin kendine has kokusunu burna ulaştıramıyor; size, elinize alıp evirip çevirmenize imkânı vermiyor; yani kitap gibi olmuyor; “kitap” diye okunmuyor.

Victor Hugo, “Okuma ihtiyacı barut gibidir, bir kere tutuşunca artık sönmez” diyor. Biz de, İnşaallah diyoruz ülkemiz adına, ülkemizin güzel insanları adına…

“Oku!” emrini hatırlayarak…

Dipnot: 1- Alak Sûresi, 1, 3, 4, 5.

[email protected]

ALİ RIZA AYDIN

18.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.