19 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Uzlaşma veya uyum değil, sivil otoritenin tesisi

Taraf gazetesinin ‘AKP’yi ve Gülen Cemaatini Bitirme Planı’ olarak bilinen son komployu ortaya çıkarmasının üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, bu konuda henüz tatminkár bir sonuca ulaşılmış değil. Böyle giderse, daha önceki benzerlerinde olduğu gibi bu sefer de meselenin üstü örtülecek. Üstelik tuhaflıklar birbirini izliyor.

İşte tuhaflıklar: Bir kere, ortada siláhlı kuvvetlerde hükümete karşı antidemokratik bir tertibin hazırlanmış olduğuna ilişkin vahim bir iddia söz konusu. Peki, hükümet buna karşı ne yapıyor? ‘Partilerine yönelik’ bu komployla ilgili olarak Parti görevlileri savcılığa ‘suç duyurusu’nda bulunuyorlar. Ayrıca Başbakan partisi ile ‘kurumlar’ın arasını bozma girişimlerinden yakınıyor. Bu arada Genelkurmay Başkanıyla da ‘görüşüyor’.

Öte yandan, Genelkurmay yaygın kamuoyu tepkisinin de baskısıyla önce kendisine bağlı askeri savcılığa konuyu soruşturma emri veriyor. Ama kısa süre sonra sözü edilen belgeyi bile görmeden hem Savcılık hem de Genelkurmay komplo iddiasının dayanağını oluşturan belgenin Genelkurmayda hazırlanmadığı kanaatine ulaşıldığı yolunda açıklamalar yapıyorlar.

Yani, bu ‘araştırma’ ve ‘soruşturma’ların siláhlı kuvvetlerde bırakınız bir dalgalanma yaratmasını, belgede imzası olan albayın bile huzuru kaçmıyor, rahatı bozulmuyor. Bu ne biçim soruşturma ise, komplonun asıl şüphelisi olan subay görevden uzaklaştırılmıyor bile!

Oysa, Genelkurmay ‘yürütme’den bağımsız bir otoriteymiş gibi davranamaz ve bu iddianın idari soruşturmasında inisiyatif hükümette olurdu. Parlamento konuya el atarak ‘genel görüşme’ açar, hatta bir araştırma komisyonu kurardı. Başbakan bu komplonun ‘partisi’nden önce asıl demokratik rejime yönelik olduğu üstünde dururdu. Muhalefet de söz konusu belgenin ‘sahte’ olmasına ümidini bağlamak yerine böyle vahim bir komplo karşısında hükümetle açık dayanışma içine girer, hatta konunun Meclis’in gündemine taşınmasına öncülük ederdi.

Şimdi, hükümetin ‘suç duyurusu’nda bulunmakla yetinmesi, ‘kurumlararası uzlaşma’nın bozulmasından yakınması ve siyasi-idari olarak bir şey yapmaması gerçekten de tuhaf değil mi?.. Siláhlı kuvvetlerle hükümet birbirinin muadili olan kurumlar mıdır ki, aralarında ‘uzlaşma’ veya ‘uyum’dan söz ediliyor? Siláhlı kuvvetler yürütmeden bağımsız bir ‘organ’ mıdır ki, bu işi kendi içinde çözmesi bekleniyor?..

‘Kurumlararası uzlaşma’ veya ‘devlet organları arasında uyum’a ilişkin bu yanlış fikir dolayısıyladır ki, meseleye Cumhurbaşkanının el atmasını uygun bulanlar var. Oysa, burada birbiriyle ‘uzlaşması’ veya uyum içinde çalışması gereken iki ayrı’ devlet organı’ değil, bir devlet organına (yürütme) bağlı bir idari otorite söz konusu. Burada uzlaşma veya uyumdan değil, hiyerarşiden söz etmek gerekir.

Anayasaya göre, Genelkurmay Başkanı görevlerini yerine getirmesinden dolayı Başbakana karşı ‘sorumlu’dur. Bu demektir ki, Başbakan Genelkurmay Başkanı’na siláhlı kuvvetler içinde olup-bitenlerden dolayı hesap sorabilir, Genelkurmay Başkanı da bu ve benzeri konularda Başbakana hesap vermek zorundadır. Hesap sorma ise disiplin müeyyidesi uygulamaktan başlayarak görevden almaya kadar uzanan bir dizi idari tedbire başvurabilmeyi gerektirir.

Onun içindir ki, Başbakanın yapması gereken konunun soruşturulmasını Genelkurmaya havale etmek değil, kendisi doğrudan doğruya siláhlı kuvvetler içinde bir idari soruşturma başlatmaktır. Bunu üst düzey sivil ve askeri bürokratlardan oluşan bir soruşturma kurulu eliyle yapabilir ve soruşturmanın sonucuna göre de gerekirse bir dizi tasfiye yapılması için yasal prosedürleri işletilebilir. Bu arada adı geçen albayın da soruşturma süresince görevden alınması gerekir.

Bu son demokrasi karşıtı komplo Türkiye’nin en acil sorunlarından birinin siláhlı kuvvetlerin başta eğitim sistemi olmak üzere çok ciddi bir reforma tabi tutulması gerektiğini göstermiştir. Profesyonel askerlere hakim olan vesayetçi zihniyet değişmediği sürece ‘hür, demokratik ve müreffeh bir Türkiye’ ideali ham hayal olarak kalmaya mahkumdur.

Star, 18.6.2009

Mustafa Erdoğan

19.06.2009


Hükümet ve Türkiye için muz cumhuriyetinden önceki son çıkış...

“Demokrasiye komplo belgesi” sonuçta ister gerçek olsun isterse sahte çıksın, hem AK Parti’yi hem de Türkiye’yi geri dönülmez bir noktaya getirdi.Belki de ilk defa Türkiye bu belgeyle birlikte başlayan tartışmada ezici çoğunluğu ile sivil iradeden yana tavır koyuyor ve adeta “yeter artık” diyor.

Bir başka ilk de hükümet darbesine kalkışılması için yapılan bir hazırlığın hükümet tarafından yargıya taşınıyor olmasıdır.

Gerçi Başbakan Tayyip Erdoğan ve diğer AK Partili yetkililer sonuna kadar gidileceğini ifade ediyorlar. Fakat kamuoyunda bu belgenin de daha öncekiler gibi bir şekilde örtbas edileceğine dair derin bir endişe mevcut!

TSK yönetimi ne yapacak, neyi ne kadar açığa çıkaracak bunu bilemiyoruz.

Çünkü TSK bir kapalı kutu. Askeri yargı da emir-komuta içinde bir yargı!

Ancak AK Parti hükümetinin bir daha böylesi demokrasiye müdahale çalışmalarının yapılamaması için yapması gereken işler var.

Sadece mahkemeye vermiş olmak AK Parti hükümetini ve bundan sonra gelecek hükümetleri bu gibi demokrasi dışı ve illegal yıkım hazırlıklarından ve yıkılmaktan kurtarmaz.

Çünkü TSK’da hükümetlere ve millete karşı psikolojik harekatlar ile sonuç almak gibi bir alışkanlık var.

Ergenekon davasına rağmen de bu alışkanlıktan vazgeçilmediği Nisan 2009’da hazırlandığı bilinen belge ile yeniden bu alışkanlığın nüksettiği belirlendi.

Gelinen bu psikolojik ortam hükümete gerekli anayasal-yasal mevzuatı değiştirmek için ihtiyacı olan motivasyonu veriyor olmalı. Ve millet büyük bir hayal kırıklığı ile “Şimdi değilse ne zaman” diye soruyor.

Bu noktada sivil iradenin yapması gereken işler var ve bu işlerin artık beklemeye hiç tahammülü yok.

Hükümet hemen bir acil eylem planı hazırlayarak TBMM’yi yönetimin merkezine yerleştirip, demokrasiye müdahale planlarına bir daha geçit vermemek için gerekenleri yapmalıdır.

Eğer AK Parti kendisini yıkmaya yönelik bu girişimi bir şekilde uzlaşma ya da göz yumma veya başka bir durum geliştirerek derinlere inmekten vazgeçerse bir sonraki seçimde kesinlikle sandığa gömülür.

AK Parti hükümetinden halkın en büyük beklentisi hâlâ yerine getirilmedi.

Ezici çoğunluk AK Parti’den demokrasiyi güçlendirici, demokrasiye karşı kesimlere harekat alanı tanımayacak yeni bir Anayasa’yı bir an önce yapmasını bekliyor.

Asker hükümetleri yıkmayı, millete karşı psikolojik harekatlar geliştirmeyi yasaların kendine verdiği bir görev olarak görüyor.

Demek ki önce arkalarındaki bu dayanağı çekmek lazım.

Bunlar yapılırken de “Türkiye’nin kendine özgü şartları” aldatmacasına asla prim vermemelidir.

Değilse Türkiye asla demokratikleşemez, askeri vesayet sistemi bitmez, Türkiye Avrupa’nın hemen eşiğinde bir muz cumhuriyeti olmaya ciddi bir aday olur.

AK Parti hükümeti eğer bu tartışmayı sivilleşme çabalarına ivme kazandırmak için kullanmazsa muz cumhuriyetinden önceki son çıkışı da kaçırmış olacak. Ondan sonra hep birlikte ver elini muz cumhuriyetine...

Bugün, 18.6.2009

Nuh Gönültaş

19.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.