24 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber (asm) şöyle duâ ederdi: “Allah'ım, Receb ve Şaban'ı bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır.” Cuma gecesi olduğunda da şöyle derdi: “Bu parlak ve nurlu bir gecedir.”

Câmiü's-Sağîr, No: 3133

24.06.2009


Bu yaz mevsimi, üç ayların çok sevaplı ibâdet vakti

Aziz sıddık kardeşlerim,

u yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maîşet meşgalesi hengâmı ve şuhûr-u selâsenin çok sevaplı ibâdet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gayet kuvvetli bir metânet ve vazife-i nûriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risâle-i Nûr’un hizmeti zararına bir atâlet, bir fütur ve tevakkuf başlar.

Aziz kardeşlerim, siz kat'î biliniz ki, Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin meşgul oldukları vazife, rû-yi zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakâver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz; kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın.

Evet, ehl-i dünyanın bütün muazzam meseleleri, fânî hayatta zâlimâne olan düstûr-u cidal dâiresinde, gaddarane, merhametsiz ve mukaddesât-ı diniyeyi dünyaya fedâ etmek cihetiyle, kader-i İlâhî, onların o cinayetleri içinde, onlara bir mânevî cehennem veriyor. Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin çalıştıkları ve vazifedâr oldukları fânî hayâta bedel, bâkî hayata perde olan ölümü ve hayat-ı dünyevîyenin perestişkârlarına gayet dehşetli ecel cellâdının, hayat-ı ebedîyeye birer perde ve ehl-i imânın saâdet-i ebedîyelerine birer vesile olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat'î ispat etmektedir. Şimdiye kadar o hakikati göstermişiz.

Elhasıl: Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücâdele ediyorlar. Bizler, ölüme karşı nûr-u Kur’ân ile cidaldeyiz. Onların en büyük meselesi—muvakkat olduğu için—bizim meselemizin en küçüğüne—bekaya baktığı için—mukabil gelmiyor. Madem onlar divânelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla takip ediyoruz?

Bu âyet “Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez. (Mâide Sûresi: 105.)” ve usûl-ü İslâmiyetin ehemmiyetli bir düsturu olan “Er-râzî bi’z-zarari lâ yunzeru lehû.”

Yani, “Başkasının dalâleti sizin hidâyetinize zarar etmez; sizler, lüzumsuz onların dalâletleriyle meşgul olmayasınız”; düstûrun mânâsı: “Zarara kendi râzı olanın lehinde bakılmaz, ona şefkat edip acınmaz.”

Madem bu âyet ve bu düstur, bizi, zarara bilerek râzı olanlara acımaktan men ediyor; biz de bütün kuvvetimiz ve merakımızla, vaktimizi kudsî vazifeye hasretmeliyiz. Onun hâricindekileri mâlâyânî bilip, vaktimizi zâyi etmemeliyiz. Çünkü elimizde nur var, topuz yoktur. Biz tecâvüz edemeyiz. Bize tecâvüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nev'î nûrânî müdafaadır.

Emirdağ Lâhikası, s. 41, (yeni tanzim, s. 89)

LÜGATÇE

derd-i maîşet: Geçim derdi.

şuhûr-u selâse: Üç aylar.

vazife-i nûriye-i kudsiye: Kudsî Risâle-i Nur hizmeti.

atâlet: Tembellik.

fütur: Ara, usanç, gevşeklik, yeis.

tevakkuf: Durma, duraklama, bağlı olmak.

rû-yi zemin: Yeryüzü.

mesâil: Meseleler.

merakâver: Merak verici.

vazife-i bâkiye: Sonsuz hayata ait vazife.

düstûr-u cidal: Mücadele düsturu.

mukaddesât-ı diniye: Dinîn kudsî değerleri.

perestişkâr: İbadet edercesine seven.

saâdet-i ebediye: Sonsuz saadet.

ehl-i dalâlet: Hak yoldan sapanlar.

muvakkat: Geçici.

mâlâyânî: Manasız, faydasız, boş şey.

selb: Zorla alma, ortadan kaldırma.

Bediuzzaman Said Nursi

24.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.