"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medreset’üz-Zehrâ Projesi ve Câmiü’l-Ezher

Abdülbakî ÇİMİÇ
14 Nisan 2022, Perşembe
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-189

Bediüzzaman, bir İslâm Dâr’ül-Fünûnu fikrini tasavvur ettiğinde, bunun Mısır’daki Câmiü’l Ezher’den “daha büyük bir Dar’ül-Fünûn” olmasını tasavvur etmişti. Medreset’üz-Zehrâ ismi ile sistemleştirdiği projesinin “Câmiü’l-Ezher’in kız kardeşi”1 olması gerektiği şeklinde ifade ediyordu. Ayrıca Doğu Anadolu’da kurmayı düşündüğü Dâr’ül-Fünûn müessesesinin kendi istediği istikamette teşekkülü için “Medreset’üz Zehrâ mânâsında, Câmiü’l Ezher üslûbunda” olması gerektiğini söyleye gelmişti. Bu beyanlarıyla Bediüzzaman’ın Ezher’i üslûp bakımından tasvip ederken, mânâ bakımından kendi çizdiği çerçeveyi esas aldığı görülmektedir. Bediüzzaman, Medreset’üz Zehrâ’nın mahiyetinin mânâ itibarıyla âlem-i İslâm’a teşmil edilebilecek ve bu bölgelerde yaşayan İslâm ümmetinin kültür ve dil özelliklerini ihtiva edebilecek bir mahiyette olmasını tasavvur ettiği anlaşılıyor. Ezher’in, bu mânâyı tam olarak ihtiva ettiği söylenemez. Onun için de Bediüzzaman üslûp olarak Câmiü’l Ezher’i tasvip etmeyi daha uygun bulmuştur. Ancak mânâ ve mahiyet olarak daha farklı bir eğitim kurumu tasavvurunda olduğunu ifade edebiliriz. Bunun için olacak ki, bu eğitim müessesesinde din ve fen ilimlerinin birlikte okutulması gerektiği üzerinde tahşidat yaptığı görülüyor. Çünkü ileride telif edilecek olan Risale-i Nur da mânevî hakikatleri ve din ilimlerini (Avrupa’nın fen ilimleriyle mezcederek) gayet kuvvetli bürhan ve hüccetlerle ve mantıken ispat eder durumda vücûda gelmiştir. Risale-i Nur hâl ve istikbalin ilmî, fikrî ve imânî ihtiyaçlarına cevap verir mahiyette bir tefsirdir.

Târihî olarak “Câmiü’l-Ezher”

Kaynaklara göre başlangıç tarihi X. yüzyıla kadar giden Ezher, Doğu’da Moğol istilası, Batı’da ise Endülüs’ün yıkılması gibi önemli olaylara rağmen, en azından eğitim müessesesi olarak istikrarlı bir şekilde varlığını korumuş, burada hâkim olan devletler de bu müessesenin gelişmesine katkıda bulunmuşlardı. 

Ezher, İslâm dünyasının her tarafından gelen talebelerin yemek ve barınma ihtiyaçlarını bizzat kendi imkânlarıyla karşılıyordu. Buraya tahsile gelen talebeler, milliyet, mezhep veya bölgeler için ayrılan Revak (rivak)larda kalabilirlerdi. Talebe bakımından bütün İslâm Dünyasına açık olmasına karşılık, öğretim metodu ve seviyesi, ya eski dönemi aşamamış ya da alan daralması dolayısıyla daha ziyâde genel bir medrese yerine hassasiyetini İslâm hukuku alanına kaydıran bir kurum haline gelmişti. Tasavvuf erbabı ile de problemler yaşayan Ezher, XIX. yüzyılda özellikle fen bilimlerinin gelişmesine paralel Avrupâî tesirler medrese üzerinde görülmeye başlamıştı. 

15 Aralık 1890’da yapılan düzenleme ile dört mezhep temsilcilerinin bulunduğu bir heyet oluşturulmuş, talebelerin pansiyon ve tahsis dağıtımına ehemmiyet verilmiş, tatil müddeti kısaltılmış ve Avrupa’nın tesiriyle yeni dersler konulmuştu. Ancak, Ezher’de yenileşme çalışmaları ilkokul seviyesinden ihtisas kısmına kadar pek çok yeni düzenlemelere XX. yüzyılda devam edilmiştir. Ezher’in, Mısır’ın İngiliz hâkimiyeti altına girmesi yanında belli ölçülerde de olsa Arab milliyetçiliği tezâhürlerinin görüldüğünün belirtilmesi gerekmektedir.2 

“Ezher modelinde Bediüzzaman’ın “üslûb” yani tarz ve yol olarak benimsediği hususlar; Ezher’in bütün İslâm dünyasına açık olması, maddiyat engeline takılmadan bütün talep edenlerin buraya devam edebilmesi ve eğitim öğretimin bütün kademelerinin birbirinin devamı olarak aynı müessesede görülebilmesi tarzıdır. Mânâ, mahiyet ve ruh bakımından ise Ezher, Medreset’üz-Zehrâ’ya model değildir.”3

Medreset’üz-Zehrâ düşüncesi nasıl ortaya çıktı?

Bediüzzaman’ın Doğu Anadolu’da bir “Dâr’ül-Fünûn-u İslâmiye” kurma tasavvuru, kendisinin Van’da Tâhir Paşa konağında kaldığı sırada ortaya çıkmıştı. Zaten bunu Emirdağ’da iken yazdığı bir mektupta, “Altmış beş sene evvel Câmiü’l-Ezher’e gitmek istiyordum.”4 diyerek tasrih etmektedir. Ancak, Medreset’üz Zehrâ adıyla tam olarak sistematik tarza getirdiği projesinin târihi, İslâm Dâr’ül-Fünûn’u fikrinin ortaya konuşundan on yıl sonra olmuştur. Zira Bediüzzaman, Medreset’üz-Zehrâ için çalışmaya başlaması için “Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, Vilâyat-ı Şarkiye’nin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında, Medreset’üz-Zehrâ mânâsında, Camiü’l Ezher üslûbunda bir Dâr’ül-Fünûn, hem mektep hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım.”5 demiştir. 

Bediüzzaman mâdem elli beş sene bu meseleye hayatını sarf etmiş, öyleyse Medreset’üz-Zehrâ onun hayatının gaye-i hayâli olmuş önemli bir projedir. Bu projesinin detaylarını ise 1911 tarihinde neşrettiği Münâzarât isimli eseriyle ortaya koymuştur.

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri(Münâzarât), 2013, s.290 

2- Vollers,K, (1977), “Ezher” İslâm Ansiklopedisi, IV, İstanbul, MEB. 

3- ABIBSNİŞ; Cilt-I, s.839 

4- Emirdağ Lahikası-II, 2013, s. 842

5- Emirdağ Lahikası-II, 2013, s.843

Okunma Sayısı: 2281
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı