Ben nefsimin kölesi miyim? O efendi ben köle. O emredecek ben yapacağım. Hem de hiç düşünmeden.
O isteyecek ben alacağım ihtiyaç mı? Değil mi düşünmeyeceğim.
Markette, pazarda, mağazada o isteyecek onu da al, bunu da al. İhtiyaç mı? Değil mi? Yeterli mi? Çok mu? Az mı? Düşünmeden ben alacağım. O efendi ben köle. Ayrıca şeytanın telkinlerine de açık ve kulak veriyor. Adeta el ele vermişler birlikte hareket ediyorlar. Her şeyi bana güzel gösterip beni sıkıntıya sokuyor. Adeta ben emireri o komutan. Hiç düşünemiyorum. İsteklerini akıl terazisinde tartamıyorum. Muhasebeyi nefis yapamıyorum. Sonra sosyal hayatta sıkıntılarını, zararlarını ben çekiyorum.
Dilimde rüşvetçi. Bir fabrika kapçısı gibi sofrada kaşıkla verdiğim her şeyi içeri alıyor. Sofraya oturdum mu, lokantaya girdim mi, onu da ye! Bunu da ye. Hep hoşuma giden telkinlerle bana emrediyor. O efendi ben köle. Sonra kilo almaya başladım. Nerede ise obez olacağım. Hoşuna gidiyor ya. Yemek yemekten zevk alıyor ya! Kendime sahip olamıyorum. Sonra iş bitince pişman oluyorum. Keşke çok yemek yemeseydim diyorum. Bu seferde fazla kilolarımdan kurtulmak için çareler arıyorum. Dinlemedim Peygamberimiz Efendimiz (asm): “kapların en kötüsü midedir” az yemek insanın belini doğrultur. Mesajını idrak edemedim. Adeta yaşamak için değil de, yemek için yaşar oldum. Ünlü Tıp Bilgini İbn-i Sina’nın tavsiyesine de uymadım. “yediğin zaman az ye. Yiyeceğin zamanda 5, 6 saat ara ile ye” sözünü idrak edemedim.
Elhasıl: Ben efendi, o da köle olamadı. Akıl süzgecinden geçirerek ben emretsem. O da yapsaydı. Zarurî ihtiyaçlarımın dışında nefsimin isteklerine kapalı olsaydım. “İktisat ve kanaati” esas alsaydım. Bu gün ekonomik sıkıntılara daha fazla düşmezdim.